Ergani Haber Gazetesi araştırmacı ve yazarımız Müslüm Üzülmez’in haberine göre; Hilar’daki yer isimleri ilgili, 14 Mart 2010 tarihinde Huneyn Kaygusuz’dan aldığı mektubu okuyucularımızla paylaştı.
Ergani Haber Gazetesi araştırmacı ve yazarımız Müslüm Üzülmez, Hilar’daki yer isimleri ilgili şöyle anlatıyor; Tarihin şafağında Hilar vardır.
Bölgemizin on bin yıllık tarihine baktığımızda; aynı coğrafyada, birbirinden farklı, hatta birbirlerine karşı duran pek çok kültürel, etnik ve dinî oluşumun değişerek, birleşerek, dağılarak ve sonra yeniden ve yeniden bütünleşerek, geçmişten geleceğe yaptıkları kanlı ve coşkulu yolculuğuna tanık oluruz. Ne de olsa bölgemizin içinde yer aldığı Mezopotamya, dinlerin bereketli ve hareketli döl yatağı ve Tevrat’ta yazıldığı gibi “kendi halkını yiyenlerin toprağı“dır; birçok inanış ve etnik topluluğun mezarıdır.
Mezopotamya, yükselme ve düşüşün, büyüme ve tükenmişliğin; yorgunluğun, yaşlanmanın, itaatkârlığın, dinamizmini yitirmenin ve bir volkan gibi her an yeniden patlamanın; sürekli savaşların, bir anlamıyla da av ve avcıların coğrafyasıdır.
Geçmişte olmuş olaylar, coğrafî değişmeler, etnik gelişmeler, toplumsal yaşam, gelenek ve görenekler, inançlar tarihle aydınlatılmaktadır.
Devir, devran ve zaman içinde, Hilar’dan birçok medeniyet gelip geçti. Bu medeniyetlerin izlerini bulup çıkarma, onları gün yüzüne taşıma görevi önümüzde duruyor.
Unutmayalım: Belgesiz ve tanıksız tarih, belleksiz insana benzer.
Bizde yanlış bir algı söz konusudur. Tarih denilince sadece siyasî tarih akla geliyor. Oysa tarih; uygarlık tarihi, felsefe tarihi, güzel sanatlar tarihi, ekonomi tarihi, hukuk tarihi, dinler tarihi, folklor-müzik tarihi, gelenek-görenek tarihi gibi dallarıyla bir bütündür. Kimlik saptamada ve korumada bunların önemi çok büyüktür.
14 Mart 2010 tarihinde Huneyn Kaygusuz’dan ikinci bir mektup ve Hilar’ın konumunu gösteren kendi çizimi bir kroki aldım. Bu mektup ve krokiyi aşağıda olduğu gibi bilgilerinize sunuyorum:
Huneyn Kaygusuz’un Mektubu: Bi Rastî HÎLAR
Hilar’ı yeniden keşfetmiyoruz, ancak doğru ve özüne uygun bir şekilde tanıtmak, yazmak zorundayız. Hilar’la ilgili yayınlar hakkında eleştirilere kulak vermek zorundayız. Bu nedenle enine, boyuna ve derinliğine araştırmak lazım. 1960’lı yıllarda Hilar’da yapılan kazılarda değerli insan Prof. Dr. Halet Çambel köylülerle konuşurken kazı yeri için: “Buranın ismi nedir” diye sorduğunda, onlar da kendisine “Qotê ber çem” demişler. Bu ismi o gün söylediklerinde de hala oraya Qotê Meta Zekiya diyorlardı. Çünkü Meta Zekiya’nın tarlası idi. Gerçekten Qotê Meta Zekiya li paş çem bû, yani o tepe Çay’ın arkasındaydı. Değerli bilim insanı Prof. Dr. Halet Çambel’de oraya Türkçe isim olarak Çayönü ismini koymuş. Oysa orası Çay’ın önünde değil, tam tersine Hilar’ın konumuna göre Çay’ın arkasında kalıyor. Eğer bu mantıkla isim konulsaydı Qotê paş çem olurdu. Buraya Qotê ber çem, Qotê paş çem ya da Qotê Meta Zekiya denilsin, değişen bir şey olmazdı. Önemli olan Hilar’a ait bir yerdir. Yani bu on bin yıllık tarihi olan yer Hilar’dadır.
Hilar’ın komşusu olan Tilxüzür’a da, Tilhuzur diye bahsediliyor ve yazılıyor. Tilxüzür tıpkı Tilxüm, Tilelo gibi hakim tepelere sahiptir. Til tepe demektir. Bilmeyenler için yazıyorum Türkçe’deki (ı ve i) harflerinin Kürtçe’deki karşılıkları (i ve î) dır. Sayın Müslüm Üzülmez’in kitaplarında da bu konu işlenmiş. Bence yer isimleri olduğu gibi kalmalı. Günümüzde “Açılım” adı altında yapılan çalışmalar ve çalıştaylarda yerlerin eski isimlerinin iadesi gündemde. Zaten hiç kimse “ben Sesverenpınar’dan geliyorum, Sesverenpınar’a gidiyorum” demiyor. Her kes “ben Hilar’a gidiyorum” ya da “Hilar’dan geliyorum” diyor. O zaman Hilar, Hilar olarak kalmalı.
Hilar’la ilgili her kim katkıda bulunmuşsa saygıyla karşılıyorum. Çünkü yapılmasaydı, ben de bu eleştirileri yapmazdım. Bu konuda herkesin bildiklerini yazmasını istiyorum. 1950 yıllarında Hilar’da doğdum ve Hilar’da yaşıyorum. Ben, büyüklerimden duyduklarımı ve gördüklerimi yazmak zorundayım. Bir tarihçi, bir arkeolog değilim, ancak Hilar’ı iyi bilen bir insanım ve her şeyiyle Hilar’ın Hilar olarak kalmasını istiyorum.
Eğer Hilar iyi anlatılsaydı, belki de çocukluğumda anlatılanlar gerçek olurdu.
Kal û pîrên me digotin ku di dema seferberlikê de hin kesên me derbasî hêla Ûris bûbûn, li wê derê rastî Ermenan bûbûn, bi hev re qise kiribûn. Ermenan ji wan pirsîbû ku “hun ji ku derê ne?” Wan jî gotibûn “em ji Erxenîyê ne, em xelkê Hîlarê ne.” Ermenan pir ji wan hezkiribûn. Wan kal û pîran qala Eloyê Sîvî dikirin, digotin ku ji me ev pirs kirîye: “Gelê Hîlarê bi gîsnê hesinî an bi gîsnê zêrîn cot dikin?” Wan jî gotine ku; “na Welle bi gîsnê hesinî cot dikin.” Wan Ermenan gotine ku “hek wisa be we hîn Hîlar nasnekirîye, we binê Hîlarê nedîtîye.” Ez jî dibêjim ku tenê Hîlarek heye, Hîlarek din tune. (Türkçesi: Yaşlılarımız diyorlardı ki, seferberlik zamanında bizden bazıları Rus tarafına geçmişler, orada Ermenilerle karşılaşmışlar, karşılıklı sohbet etmişler. Ermeniler onlara “nerelisiniz?” diye sormuş. Onlar da “Erganiliyiz, Hilarlıyız” demişler. Ermeniler onları çok sevmişler. O yaşlılar Sivili Alo’dan bahsediyorlardı, diyorlardı ki bizlere şunu sormuş; “Hilar halkı demir sabanla mı yoksa altın sabanla mı çift sürüyorlar?” Onlar da demişler ki “Valla demir sabanla çift sürüyorlar.” O Ermeniler de demişler ki; “eğer öyleyse siz daha Hilar’ı tanımamışsınız, Hilar’ın altını daha görmemişsiniz.” Ben de diyorum ki, bir tane Hilar var, başka bir Hilar yok.)
Yer isimleriyle ilgili duyarlılık olunmalı, ancak asimilasyon politikasının eşyanın tabiatıyla bağdaşmadığına inanıyorum. Her şeyin özüne uygun olmasını istiyorum ve diyorum ki, değerlere saygılı olmalıyız. Belki de Hilar’la ilgili yazıları yazan saygı değer insanların kendi dilleriyle yazmaları daha kolay olmuştur. Bunu da bir kazanım olarak görüyorum. Önemli olan Hilar’ı tanıtmaktır. Nasıl olsa Hilar’a gelenler; Hilar’ı, kaya mezarlarını, Qotê ber çem’i nasıl, nerede, ne durumda olduklarını çıplak gözle görecekler ve yöre insanıyla konuşacaklar, kararlarını verecekler.
Ancak Goştkar diye bahsedilen yerin gerçek ismi Goşkar’dır. Goşt et, kar iş demektir. Et işiyle uğraşmak ayrı şey, eski ayakkabı tamiri yapmak ayrı iştir. Goşkar deri, dericilik, dabak, dabakçılık, ayakkabı ve ayakkabı tamirciliğini çağrıştırır. Net karşılığı ayakkabı tamircisidir. Türkçe karşılığı saraçtır.
Hilar’ın komşusu Xişot için Aşot, Huşot yazanlar adeta Kürtçe ismi olan yerin ismini nasıl Türkçe yazılıp konuşulacağı konusunda bayağı mücadele vermişler. Buna hiç gerek yok, ismi nasılsa öyle kalsın derim. Xişot, Hilar’ın doğusunda eski bir köydür. Şu anda yerinde yeller esiyor diyemeyeceğim. Çünkü orada Yatılı İlköğretim Bölge Okulu -YİBO var. Daha önce Dicle İlk Öğretmen Okulu -DİÖO vardı. Daha öncesinde de Dicle Köy Enstitüsü idi. Xişot’un sahibi İbrahim Ağa çevre tefecilerden ve bankalardan aldığı borç ve kredileri ödeyemediği için bütün köyünü kaybetti. Daha önce herkesin İbrahim Ağa, İbrahim Efendi diye bahsettiği zat Zilût Ağa oldu. Zilût Ağa’ya ait köyün harabeleri halen mevcuttur.
Hilar’da halen günümüzde geçerli olan bazı yer isimleri hakkında da bazı bilgiler vermek istiyorum. Korta Rezê Şeravı (Rezê Arut), Besta Ago, Aşê Vırto, Erdê Kotın, Erdê Papêz, Mezelê Sarkis, Sikefta Mano, Sikefta Welê, Kanıya Kuba bu bahsettiğimiz yerlerin sahipleri isimlerinden de anlaşılacağı gibi bir zamanlar Ermenilerdi.
Onlar (Ermeniler) şu anda burada yoklar, buradan gitmişler. Nasıl ve ne şekilde gittiklerini bilmiyorum. Ancak içlerinden biri var ki, adı Mano’dur. Mano, şu anda ağzı ve üstü kapalı mağarada katledilmiş. Mano, uzun zaman bu mağarada saklanmış. Köylüler ona her gün ekmek götürüyorlarmış ve mağaranın kapısında kendisine; “Mano me ji te re nan anî were bigre (Mano sana ekmek getirdik gel al)” deyip ekmeği veriyorlarmış. “Mano ji te re nan” diye diye Mano’nun adı Nano olmuş. Sonradan bir gün biri; “Nano ha ji re ra nan” diye seslenmiş. Mano mağaranın kapısına gelince, Mano’yu tabancayla öldürmüş. Hilar’da yaşayan bütün yaşlılar bu olayı bilirlerdi. Diğerleri de büyüklerinden duymuşlardır. Bunu yazmak beni çok rahatsız etti. Keşke böyle olmasaydı. Mano’da pek çok insan gibi yaşlılık, hastalık veya eceliyle ölseydi.
Hilar hudutları içersindeki bütün yer isimlerinin aynı kalması ve gelecek nesillere armağan etmek amacıyla Hilar’ın bir krokisini veya haritasını ya da isim olarak ne derseniz deyin bir çizim çalışması yaptım. Yazımla birlikte bu çalışmamı da gönderiyorum.
Saygı değer dostum Müslüm Üzülmez’e daha önce bir mektup yazmıştım. Konu Hilar olunca, bunu gazetelerde yayınlattı. Yine kendisine bu yazımı gönderiyorum. Bu nedenle yazımı hem kendisine, hem de kendi okuyucu dostlarına hitap edecek şekilde yazmaya çalıştım. Kendisine ve okuyucu dostlara saygılar ve sevgiler sunuyorum.
Ve diyorum ki; Hîlar yek tenê ye, Hîlarek din tuneye (bir tane Hilar var, başka bir Hilar yok.) Müslüm ÜZÜLMEZ