BDP'li Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, kentte yerel yayın yapan Gün TV'nin canlı yayınına katılarak, önemli açıklamalarda bulundu. GAP Belediyeler Birliği'nin hazırladığı ve TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na sundukları taslakla ilgili konuşan Baydemir, "Kürt sorunu, demokrasi sorunu dediğimiz sorunların özü, Anayasa sorunudur. Anayasa değiştirilmeden, aydınlık bir gelecek inşa edilemez. Türkiye'nin doğu yakasında bulunan aktörler olarak ne kadar hizmet etme arzusu ile donanmış olursak olalım, ne kadar ekonomik şartlarımız olursa olsun, bu kardeş kavgası ve çatışma ortamının kendisi nihayete ermediği müddetçe teknik hizmetler çok başarılamayacaktır. Bir yerden yarayı sarıyorsunuz, ertesi gün başka büyük bir yara ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Kürt sorununu çözmek istiyorsak hem de ekonomik ve sosyal kalkınmayı başarmak istiyorsak, yeni bir toplumsal sözleşme önümüzde hedef olarak konulmalıdır" dedi.
"MiT YASASI 3 GÜNDE ÇIKARILDI, MiLLETVEKiLLERi 1 YILDIR TUTUKLU"
MiT yasasının üç günde çıkarıldığını, ancak milletvekillerinin 1 yıldan bu yana tutuklu olduğunu kaydeden Baydemir, "MiT Yasası 3 günde meclise getirildi ve sayın Cumhurbaşkanı da jet hızıyla onayladı. Sayın milletvekilimiz bir yılı aştı halen cezaevinde. istenirse 3 günde yasa çıkarılıyor. Dolayısıyla ?olmaz' diye bir şey yoktur. Çözümü istemek ya da istememek durumu vardır" dedi. Yeni anayasada "Türkiye halkları" ibaresinin yer alması gerektiğini belirten Baydemir, "Çünkü Türkiye'de tek bir halk, tek bir dil ve tek bir kültür yoktur. Türkiye halkları ibaresi kullanmamız lazımdır" diye konuştu.
"STATÜ VERiLMEDEN SORUN ÇÖZÜLMEYECEKTiR"
Kürtlere statü verilmeden Kürt sorununun çözülemeyeceğini savunan Baydemir, "Yeni anayasada Kürtler'in statüsü ne olacaktır? Bu ciddi bir handikap olarak önümüzde duruyor. Yeni anayasada 2 temel idari şekil alınabilir. Birincisi Ankara ayağıdır. Merkezi kamu idaresi şüphesiz olacaktır. Cumhurbaşkanı, Ankara'daki genel meclis, hükümet Bakanlar Kurulu olmaya devam edecektir. idari mekanizmaların tamamı varlığını korumaya devam edecektir. Bununla birlikte bölge kamu idaresi dediğimiz yeni bir merkezi yapıya ihtiyaç vardır. Bazı yetkilerin bölgeye bırakılmasını istiyoruz. Bölgesel yönetim modeli ile bu fırsat elde edilebilir. Bölgesel kamu yönetiminde bir bölge meclisi olacak. Meclis, bölge nüfusu tarafından 4 yılda 1 seçim ile seçilecek. Bölge başkanlığı seçimi yapılacaktır. Bölge yürütmesi ya da bölge hükümeti de oluşacaktır. Merkez kamu idaresinin şu andaki ödevlerini ve görevlerini bölge meclisinin belirlediği bölge meclisi ya da yürütmesi tarafından yürütülecektir.
"TÜRKÇE RESMi DiL OLMAYA DEVAM EDECEK"
Türkiye'nin 7 bölgeye ayrılmasını isteyen Baydemir, "Türkçe, ülkenin resmi dili olmaya devam edecektir. Örneğin Kürdistan Eyalet Parlamentosu Türkçe dışında bölgede çok kullanılan Kürtçe, Arapça, Süryanice'yi de resmi dil olarak belirlemelidir. Bölge meclisi ile merkezi meclis arasındaki bağı anayasa sağlayacaktır. Bölge meclisi anayasaya aykırı bir şey yaparsa bu anayasa mahkemesinde görülecektir. Bölge meclisi ülke meclisine kanun teklifinde bulunabilecektir" diye konuştu.
"ANADiLDE EĞiTiM PAZARLIK KONUSU YAPILMAMALI"
Anadilde eğitimin pazarlık konusu yapılmayacak kadar önemli olduğunu belirten Baydemir, "Anadil konusu masalarda pazarlık konusu yapılması ahlaki değildir. Seçmeli mi ders olsun deniliyor. Sen kim oluyorsun bu senin haddine mi benim dilimin nasıl kullanacağımı sen mi karar vereceksin? Bu çok ayıptır. Mevcut iktidar, 80 yıllık Kemalist iktidar milletin anasını belledi. 20 yıl sonra gelecek iktidar da, bu iktidar bu perspektifini sürdürürse onlar için de aynı şeyi söyleyecektir. 70-80 yıl yaşanmışlara rağmen bu halk seninle birlikte yaşamak istiyorsa öpüp başına koyman lazımdı" dedi.
"KÜRTÇE SORUYORUM, TÜRKÇE CEVAP VERiYORLAR"
Yaklaşık 20 yılını bu davaya verdiğini, ancak bugün çocuklarının kendisiyle Kürtçe konuşamadığını söyleyen Baydemir, "Miryan Zar ve Diyana adındaki çocuklarım kreşe başladıktan sonra benimle tek kelime Kürtçe konuşmuyorlar. Ben Kürtçe soruyorum onlar Türkçe yanıt veriyor. Onlar Türkçe soruyor, ben Kürtçe yanıtlıyorum. Bu bir zulümdür. Yarın okula başlayıp, 'Türk'üm, doğruyum, çalışkanım' diyecekler. 20 yılımı bu davaya vereceğim, çocuğuma kendi dilimi veremiyorum, bu zulümdür. Polis ve savcıların bunu bilip empati kurması lazımdır. Biz Türk değiliz, biz Kürdüz kendi dilimiz ve kimliğimiz ile bu ülkenin parçası olarak yaşamak istiyoruz. isterseniz KCK ve bölücü olarak cezaevine koyun. Bundan sonra ha cezaevinde yaşamışım, ha ölmüşüm fark etmez" ifadelerini kullandı.