Araştırmacı ve şair Mustafa Üzülmez, Zülküf Peygamber’in türbesinin bulunduğu Makam Dağı’nın tarihini ve özeliklerini bugüne kadar hiç gündeme gelmemiş yönleriyle Makam Dağı’nın zirvesinde bulunan Hüdafiran Tepesinde, Ergani Haber'e anlattı.
Çobanlık yaparken başlamış kitap okumaya. ilkokul mezunu olmasına rağmen, müthiş bir tarihçi. ilçeye gelen gazeteci, belgesel yapımcıları, akademisyen ve araştırmacıların bilgi alma konusunda vazgeçilmezi. Bugüne kadar 2 tarih ve şiir kitabı yayınlandı. Ergani ilçesinin adeta yaşayan tarihi olan Araştırmacı ve Şair Mustafa Üzülmez ile, Zülküf Peygamber’in türbesinin bulunduğu Makam Dağı’nın tarihini ve özeliklerini konuştuk. Makam Dağı’nı bugüne kadar hiç gündeme gelmemiş yönleriyle anlatan Üzülmez, Ergani’nin de tarihi ve geçmişi hakkında inanılmaz müthiş bilgilere sahip.
70 Yaşına rağmen zamanını tarih ve coğrafya alanında araştırmalar yaparak geçiren Mustafa Üzülmez ile, bin 523 metre yüksekliğindeki Makam dağının zirvesinde bulunan Hüdafiran Tepesinde konuştuk.
işte Mustafa Üzülmez’in anlatımıyla Makam Dağı ve Ergani ilçesinin tarihi;
BiZ BURALIYIZ YILLAR SONRA AŞAĞI iNDiK
Tarihçede Ergani’nin kuruluş tarihi belli değil. Rivayetler de pek gerçeği yansıtmıyor. Asıl Şehir Makam Dağı dediğimiz Ergani kalesidir. Yani bulunduğumuz yerdir. idare merkezi burasıydı. Eski adı Osmaniye. Burada nüfus çoğalınca halk makam dağının eteklerine iniyor. Oralara yerleşmişler. Makam dağının etrafında Sur olduğu için savaşlarda düşmanlar kaleye girememiş. Ama çeşitli devletler, kalenin dışındaki yerleşim yerlerini birkaç defa işgal etmişler. Tahrip etmişler çok insan öldürmüşler. Bu kalenin batısında Ermeniler yaşıyordu. Orada altın üretimi yapmışlar. Müslümanlarda onların yanında çoban, amele ve işçi olarak çalışırdı. Hatta Müslümanlar ile Ermeniler ortaklık bile yapmışlar ama bir birlerinden kız alıp vermemişler. Ermeniler kendi aralarında konuştukları zaman Müslüman işçilerin yanında konuşmuyorlardı. Bunları bana atalarım anlattı. Biz oralıyız oradan aşağı indik. Ergani defalarca işgal edilmiştir. Burada yani eski adı Osmaniye şehrinde yaşayan atalarımız bu dağın tepesinden şimdiki Ergani’nin olduğu yere taşınmaya başlamışlar. Cumhuriyet dönemine kadar buraya Osmaniye kasabası denilirdi. Cumhuriyetten sonra buraya Ergani ilçesi adı verildi ve Diyarbakır iline bağlandı. Buradaki şehir yani Osmaniye dağılınca halkın hepsi Ergani’ye gelmedi. Çoğunluğu köylere dağıldı. Benim yapraklı nüfus cüzdanımda halen Osmaniye yazıyor.
Ergani bugüne kadar 10 isim almış. Bunlar Osmanlı arşivinde mevcuttur. Ergani çok eski bir şehirdir konuşmamızın başında da ifade ettiğim gibi kuruluş tarihi belli değildir. Ergani’nin tarihte bundan önce aldığı isimler şunlardır;
Arkaniya, Erkenin, Erkanikanı, Yanari, Zulkernin, Arsenia, Urhane, Aşot, Osmaniye ve son isim Ergani. Ama asıl şehir Osmaniye idi. Bu isimlerin çoğu da Ermenicedir.
PEYGAMBER BU MAKAMDA KALDI
Zülküf Peygamber uzun yıllar bu makamda kalmış. Burada kendisine inanmayanlar ona zorluk çıkarmışlar sıkıştırmışlar saldırmış ve yaralamışlar. Zülküf Peygamber hasta vaziyette Eğil’e geçmiş. Yine rivayetlere göre orada vefat ettiğini söylüyorlar. Ama Zülküf Peygamberin türbesinin 3 yerde ismi geçiyor. Ergani, Eğil ve Irak’ın Tifil ilçesinde. Zaten Peygamberlerin kesin olarak türbelerinin nerede olduğunu pek kimse bilemez. Kura-ı Kerim de Zülküf Peygamber’in iki yerde ismi geçiyor. ‘Sabır edenlerdendir’ Buyruluyor. Ama benim çok üzüldüğüm bir taraf vardır. Bilen de konuşuyor, bilmeyende konuşuyor. Hele hele bu gibi zatların hakkında hiç bilgisi olmayan kişiler çıkıyor diyor ki; ‘ Zülküf Peygamber sizi sevseydi Ergani’yi bırakıp kaçmazdı’ Onlar ümmeti için yalnız Ergani’yi gezmedikleri ki. Gezmedikleri yer kalmamış. Memleket memleket dolaşmışlar. O yakışıksız kelimeleri söyleyenleri kınıyorum. Ancak ben pek çok kitap okudum. Bazı kaynaklarda diyor ki; Makam dağı bin 515 metredir. Bazıları da bin 523 metre olduğunu söylüyor. Bana sorarsanız ikisi de doğrudur. Anlatma şekli yanlıştır. Tam anlatamıyorlar halkın kafasında bir soru işareti kalıyor. Zülküf Peygamber’in türbesinin olduğu yere kadar bin 515 metredir. Türbenin hemen önünde Hüdafiran Tepesi var. Oda bin 523 metredir. ikisi de doğru.
HÜDAFiRAN TEPESi
Makam dağının eteğinde bulunan bu tepe Ergani’nin en yüksek tepesidir. Bu tepenin üstünde saray harabeleri vardır. Buna Fedai bey sarayı denir. Binanın yapılış şeklini anlatayım. Duvarların yarısı toprağın içinde kalma şartıyla yarısı da dışında kalmıştır. Buradaki amaç ise, Yaz mevsiminde serin, Kış aylarında ise sıcak olmasıdır. Yine bir rivayete göre Akkoyunlardan evvel Ergani iranlıların idaresi altındaymış. iradesi altındayken Tuğrul ve Fedai beyler buranın kale beyleriymiş. Ama Zülküf Peygamber zamanında yukarı Mezopotamya Suriye ve Filistin’i de içine alan Arabistan’ı da idaresi altına almıştır.
MERYEM ANA MANASTIRI
Yine makam dağının eteğinde bulunan Meryem ana kilisesi ne zaman yapıldığı belli değil. Hırstıyanların tapınak yeriymiş. Bu kilise bölgenin baş kilisesi idi. . Diyarbakır da dahil bütün iri ve ufaklı kiliseler buraya bağlıymış. Ama gördüğünüz gibi şimdi bu kiliseden eser kalmamış. Define avcıları tarih düşmanları ve çobanlar buraları altını üstüne çevirmişler. Bu kilise Zülküf Peygamber’in makamının doğusundadır. Hırstıyanlar dağın yamacından itibaren kiliseye giderken ayakkabılarını çıkarıyorlarmış öyle gidiyorlarmış. Manastır yıkılmadan önce 360 adet odası varmış. Bunların haricinde ahırlar, fırınlar misafirhane ve yemekhane varmış. Bir oda büyüklüğünde küpler varmış. Bunların içinde şarap yapılıyormuş. Bu şarapların Rusya’ya kadar gönderildiği söyleniyor. Hoşat ovasında ekilen hububat buraya kırk katırla taşınırmış. Katırların bile nüfus cüzdanları varmış. Devlettin koruması altındalarmış. Yine anlatılan rivayetlere göre Müslümanlar nasıl ki Cuma günleri camilerde para topluyorlarsa bu hırstıyanların da böyle bir adeti varmış. Atalarımın anlattığına göre dört kuplu bakır kazanını ortaya koyuyorlarmış kazanın ağzına bakır sini, bakır sinin üzerine ise, Meryem ananın altından yapılmış nalınını bırakıyorlarmış. Oraya ibadete gelenler, birer altın atıyorlarmış tepsiye. Rivayete göre, bu altın dolu kazan yer saptırmak amacıyla böyle bir isim koymuşlar definecilerde ben bulacağım diye tarihin altını üstüne çevirmişler. Oysa hazineyi aramak iğneyle kuyu kazmaya benzer. Ermenilerin elinde harita var. Şifreli. Onlar şimdi gelseler dedelerinin bıraktığı hazineyi ellerindeki haritaya bakarak elleriyle koymuş gibi çıkarırlar. Ama biz bilemeyiz.
MAKAM DAĞINDAKi ÇiÇEK
Makam dağında bir çiçek var. Bu çiçeğin adı makamdır. Rengi gök mavisi çok güzel kokusu var. Dağın etrafına yayılıyor. Rivayetlere göre, Peygamber o kalede dolaştığı zaman onun dökülen terlerinden meydana gelmiş. Bu çiçeğin bir özelliği var. Patates ve sarımsak gibi kökünden çoğalıyor. Çiçeklerinden de ariyetten tohum elde ediliyor. Ama ne hikmetse bu kalenin dışında bu çiçekten bir kök bile bulamazsınız. Buda Allah’ın bir nimetidir. Bunu ben anlattığım zaman beni dinleyen bazı kardeşlerim bana inanmadılar. Dediler ki biz şimdi sana internetten bu çiçeği çıkaralım. Dedim çıkarında göreyim. Aradılar bulamadılar.
Dönemin Ergani kaymakamı Ramazan Yıldırım beni makamına çağırarak, bu çiçek hakkında bilgi aldı. Bu çiçeğin bilimsel olarak araştırmasının yapılıp yapılmadığını sordu. ‘Hayır’ cevabını verdim. Bilimsel araştırmasını kendisinin yapacağını söyledi. Ataması yapılınca yapamadı öyle kaldı. Ben şimdi bu konuyu yeni gelen Kaymakamımız Erdinç Yılmaz beye arz edeceğim inşallah bilimsel olarak araştırmasını yapacak.
HERKES BENi ÜNiVERSiTE MEZUNU BiLiR AMA iLKOKUL MEZUNUYUM
Buranın çocuğuyum. Zülküf Peygamber’in türbesinin bulunduğu ve atalarımın yaşadığı Makam dağının eteklerinde yıllarca çobanlık yaptım. Zaman zaman bazı yazarların kitaplarını okuyunca baktım ki yanlış yazı yazıyorlar. Ergani ile ilgili yanlış bilgiler veriyorlar. Adam gidiyor fotoğraf çekiyor yazı yazıyor. Gazetede yayınlandığı zaman bende o haberi okuduğum zaman çok kızıyorum. Bakıyorum ki, ermeni mezarlığı yazmış ama aslında Müslüman mezarlığıdır. Onların yaşadığı mahalle ayrı, mezarlıkları ayrı Müslümanların ki ayrı. Ondan dolayı ben yazmaya, çizmeye karalamaya başladım. ilkokul mezunu olmama rağmen Diyarbakır Dicle Üniversitesi Edebiyat fakültesi o zaman doçenti şimdilerde prof olmuş sayın Abdurrahman Acar iki defa benim yayın yaptığım radyoda canlı yayın konuğum oldu. Bana sordu Mustafa bey hangi üniversiteden mezunsunuz? Hocam söylersem inanır mısınız. Dedim. Lütfen söyleyin inanırım deyince, şu makam dağının eteğinde çobanlık yapmış ilkokul mezunuyum.dedim. Maşallah kendinizi çok güzel yetiştirmişsin dedi. Bir çok yazar, prof benim canlı yayın konuğum oldu. Türkiye’nin bir çok Üniversitesi son sınıf öğrencileri Ergani ve Makam dağının tarihi ile ilgili tez yapmak için bana geliyorlar.