Uzun bir süredir Ortadoğu yanıyor. Emperyal güçler, bölge devletleri, Müslüman Sünnî ve Şiî mezhep şeyhleri, islamî şeriatçı örgütler ve daha birçok oluşum bu yangını sürekli harlıyor. Savaş uçakları bombalarıyla, tank ve toplar mermileriyle, canlı intihar bombacıları patlayıcılarıyla güzelim kentleri, kasabaları, köyleri, bağları, bahçeleri yakıp yıkıyor. Tarihî mekânlar onarılmaz biçimde harabeye dönüyor. Acı, gözyaşı, açlık, hastalık, ölüm, göç dalga dalga yayılıyor.
Ortadoğu sanki bir satranç tahtası. Siyasi, askeri ve diplomatik operasyonlar hız kesmeden sürüyor. ittifakların sürekli değişiyor. Kürtler uluslararası bir statü elde etmenin, karşı olanlar ise bu arayışı durdurmanın peşinde. Sıcak gelişmelerin yaşandığı böylesi bir zamanda Müslüm Üzülmez’in Dünyanın Haritası Yeniden Çizilirken kitabı okuyucularına merhaba deyip kitapçı raflarında yerini aldı.
Kitapta yer alan yazılar değişik zamanlarda yazılmış politika, bilim ve kültürle ilgili yazılardan oluşuyor. Yazar, tarihsel zeminden kopmadan Dünya’da ve özellikle de Ortadoğu’da olup bitenleri anlamaya ve gidişatın ipuçlarını yakalamaya çalışıyor. Önsöz’de M. Şehmus Güzel’in belirttiği gibi:
«…Müslüm Üzülmez yeni kitabıyla bu konuda önemli bir adım atıyor ve bize de bu adımı onunla birlikte atmamızı öneriyor. Zorlamıyor, ısrar etmiyor, öneriyor sadece. Üzülmez günümüzü ve yeni çağı, sorunları, önerileri ve değişimleriyle, içli dışlı binbir derdiyle, izliyor, yakalıyor, gelecek günler için ipuçları sunuyor. Bu arada pek çok soru soruyor, hepsini yanıtlamıyor, yanıtlama faslına okuyucunun da bizzat katılmasını ve onun da fikrini söylemesini arzuluyor. Böylece yapıtı karşılıklı etkileşimi kolaylaştıran bir havaya bürünüyor. Çok ta iyi oluyor. Çünkü böylece okuyucu pasif televizyon seyircisi durumundan çıkıyor eylemsel/aktif aktör konumuna giriyor. iyi kitabın görevi de, birincil görevi de mutlaka budur diyorum. Okuyucuyu etkinleştirmek, düşünsel eyleme katılımını sağlamak.
Bu çalışmada siyasi tarih var. Bu kaçınılmaz, çünkü yazarın yaklaşımı “her şeyin kökeni tarih” biçiminde. Evet her şeyin kökeni tarih ve her şeyin kökeninde kendi tarihi var. Yazar, tarihin toplumsal yüzünü ve yönünü de asla ihmal etmiyor. Bu sayede tarih olayların dizimi olmaktan çıkıyor ve olaylar bütünlüğüyle, siyasi, ekonomik, toplumsal cepheleri ve kültürel zenginlikleriyle sunuluyor. Yazar tarihi hem dinliyor, hem de tarihin dinlenilmesinin son derece yararlı olacağını belirtiyor. Hem dinliyor, hem izliyor, hem de onları, tarihi ve günlük olayları, bütün derinlikleri ve değişik boyutlarıyla konuşturuyor.
Bu kitapta siyaset bilimi var. Günlük siyaset es geçilmeden.
Jeo-stratejik analizler var. Bölgemizdeki gelişmelerin ve devletlerarası ilişkilerin, sorunların derinlemesine irdelenmesiyle birlikte.
Yazar, tarihin kültür tarihi boyutunu da ihmal etmiyor ve birçok gelişmenin altında, yanında, kenarında mutlaka kültürel meselelerin önemini vurgulamak olanağı buluyor.
Yazar değişik yerlerde zihniyet meselesini de devreye sokuyor. Böylece siyaset felsefesine doğru ilerliyoruz.
Bütün bunları tek tek her bölümde bulmak mümkün olduğu gibi, her sayfada da okumak olası.
Yazar her şeyi açıklamıyor, kendisini ille açıklamak zorunda bırakmıyor, biraz önce vurguladığım gibi her sorunun yanıtını da vermiyor. Kimi kez yazar bizzat kendisi yeni sorular soruyor. Örneğin yazarın sorduğu şöyle bir soruya nasıl yanıt verirsiniz?: “Evrensel insani yasaların yürürlükte olduğu bir ülkede mi, yoksa her şeyin güçlünün iki dudağı arasında olduğu bir ülkede mi yaşamak daha iyi? Ne dersiniz?” işte okuyucuyu düşünmeye ve düşünsel eyleme yönlendiren bir soru.
(…) 21. Yüzyılın bu ilk yıllarında insanlık tarihinde yeni bir döneme girdiğimiz kesin. Bu yeni dönemde sınırlar ve haritalar da yeniden çizilecek mi? Yazarın kitabında neredeyse başından sonuna kadar araştırdığı konulardan biri de budur: Sınırlar yeniden çizilecek, haritalar yeniden kotarılacak mı? Ezilenlerin, cografyaları paramparça edilirken fikirleri sorulmayanların sınırları ve haritaları çizmesi mümkün olacak mı? “Adil olduğu” veya “olacağı” iddia edilen tanrının veya tanrıların sınırları çizdiğini şimdiye kadar kimse duymadı, görmedi, elle dokunamadı, deneyemedi. Hakim dev(let)lerin, zulüm makinalarının, ezenlerin, eğemen sınıfların çizdiği sınırların ve haritaların adaletsiz olduğunu artık herkes biliyor: Görüldü, duyuldu, dokunuldu, denendi çünkü. Artık sınırları birbirlerinden kız alıp verenler, birbiriyle konuşmasını bilenler, uzlaşmayı ilke edinenler çizmeli. Değil mi? Herkes derdini anlatmalı ve çaresini birlikte kotarmalılar. Kendi “aidiyet”leri içinde hapsolmayanların, kendi kendilerine bayılmamışların ortak ürünü olmalı sınırların ve haritaların çizimi. Değil mi?
Müslüm Üzülmez, özgürlük için direnmek gerektiğini birçok kez vurguluyor. Ama bu bilgili bir direnme olmalıdır. Madem ki “Özgürlük her mevsim ve her iklimde açan çiçek değildir; ama, ihtiyaç duyulduktan, köleliğe tepkiler başladıktan sonra solan güle hiç benzemez; sürekli canlı kalır. insanlar ve toplumlar; ihtiyaç duymaları, köleliğe tepkileri sonucu, göreceli olarak, özgürlüğe koşarlar”, kavuşurlar.
Üzülmez, benzetmelerle, kimi şeyleri hem daha vurucu kılıyor hem akılda daha kolay kalmasını sağlıyor. “Bu ülkenin devrimcileri birer kartaldır” dediği anda anlatılana ve konuya ilgimiz daha artıyor. Kaçınılmaz bir biçimde.
(…) “Mezopotamya, ateş ve kanın yurdu; Ortadoğu ‘kendi halkını yiyenlerin toprağı’dır.”
Bu cografyaya göz diken dış saldırganları ve onların bölgemiz halklarına yönelik kurnazlıklarını es geçmeyen yazar, olan-bitenleri tarihi dersleriyle birlikte yeri geldikçe aktarıyor. “Kendi halklarını yiyenlerin toprağı”nda halkların üstlerindeki “ölü toprağını” attıklarını, yerlerinden doğrulduklarını ise yaşanan tarih bize gösteriyor. Müslüm Üzülmez bunları da yazıyor. Ve “Silahlar doğuya, petrol batıya akıyor” diyor.
Yazar, bölgedeki son on yıldaki gelişmeler üzerine Kürt halkının öneminin arttığını vurguluyor, şu cümlelerle: “Bu gelişmelerde, Ortadoğu’da artık ‘kilit taşı’ Kürtlerdir. Bu süreç, Irak’ın işgaliyle başladı. Şimdi Kürtlerin ve ABD’nin çıkarları örtüşüyor. Eğer Kürtler bu süreçte akıllı bir politika geliştirip yürütebilirlerse, bu konjonktürel durumdan kazançlı çıkabilirler.”
(…) Yazar, yaptığı jeo-stratejik incelemelerini, irdelemelerini, sonuç çıkarmalarını ispat edici özellikler de taşıyan, Ralph Peters’in Armed Forces Journal’ın (Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin) Haziran 2006 sayısında yayınlanan yazısını “stratejik derinliği” olduğu için Nurettin Değirmenci’nin çevrisiyle, zamanında Türkiye’de epey tartışılan haritasıyla birlikte ve yorumsuz olarak sunuyor. …»
Dahası var. Kitapta politik yazıların peşi sıra: Bilgi ve Tanımsız Kavramlarla Düşünme, Sonsuzluk Teknolojileri, Yapay Hayatın Eli Kulağında, Bioekonomik Gelişmeler ve Değerlerimizin Zorlu Sınavı gibi bilim ve biyoteknoloji ağırlıklı; Cennet Cennet Dedikleri, Valentine ve Hazreti Süleyman’ın Aşkı, içkinin Kökeni içmenin Adabı, Amerikan Soğanı ve Soğanın Marifetleri, Şarap ve Edebiyat, Aşık ihsanî: Ağalı Dünyaya Başkaldıran Ozan gibi kültürel ve sosyal yaşama dair yazılar da yerlerini alıyorlar.
Müslüm Üzülmez’in Dünyanın Haritası Yeniden Çizilirken adlı kitabının Dünya’daki gelişmeleri ve Ortadoğu’da yaşananları anlamamıza, yeniden düşünmemize ve en önemlisi de derinlikli sorular sormamıza vesile olacağını düşünüyoruz.
Künyesi:
Müslüm Üzülmez, Dünyanın Haritası Yeniden Çizilirken, Asmaaltı Yayınları, istanbul 2016, 260 sf.
iletişim:
Müslüm Üzülmez muslimce@yahoo.co.uk
www.uzulmez.info/muslum
Tel: 0537 401 92 21