Müslüm Üzülmez
“Sümer Kervanları Erciyaş ve Ergani’ye uzandığı günden beri, Türkiye’de SERMAYE vardır.”
Dr. Hikmet Kıvılcımlı (Türkiye’de Kapitalizm’in Gelişimi, Köxüz Yayınları, Önsöz.)
Ergani’nin Maden’le ilişkileri tarihten ve idari, ekonomik, komşuluktan gelmektedir.
Tarihten gelen ilişkiler nedeniyle, birçok yerli ve yabancı araştırmacı tarafından ve de tarihi belgelerde çoğu kez Ergani (Diyarbakır) ve Maden (Elazığ) ilçeleri karıştırılmaktadır.
Maden’de bulunan bakır madeninin Ergani ismiyle özdeşmiş olması, 1846 yılında Ergani Sancak merkezinin Ergani’den Maden’e taşınması ve bu taşınmayla birlikte isminin Erganimaden Sancağı olarak değiştirilip Sancağın Diyarbekir’e bağlanması, sonra 1926 yılında 1926 tarih ve 877 sayılı yasayla Türkiye’de yapılan yeni idari düzenlemeyle sancak yönetimlerine son verilmesi, Erganimaden Sancağının lağvedilmesi ve Ergani’nin ilçe olarak Osmaniye adıyla Diyarbekir’e, Maden’in Ergani Madeni adıyla ilçe olarak Elâziz’e bağlanması ve ardından Osmaniye ve Ergani Madeni ismi tutmayınca 26 Nisan 1937 tarih ve 3589 sayılı yasayla yeniden “Ergani Osmaniye kazasının adı (Ergani)”, “Ergani Madeni kazasının adı (Maden)” olarak değiştirilmesi gibi olgular karışıklıklara neden oluşturdu ya da oluşturmaktadır.
Ergani-Maden arasındaki komşuluk ve ekonomik ilişkilerin temelini Ergani Bakır Maden işletmesi ve bu işletmede çalışan işçiler oluşturmaktaydı. Zamanında fabrikada çok sayıda Erganili işçi çalışırdı. Ayrıca Maden’de yaşayan insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasında ve ticari hayatında Erganiler önemli bir yere sahipti.
Benim Maden’le ilişkim ise, 1974 yılında öğrenciyken 60 işgünü olan Kimya Mühendisliği Stajımı Etibank Ergani Bakır Maden işletmesi’nde maden sahası, izabe, laboratuvar, asit ünitesi gibi hemen hemen işletmenin tüm birimlerinde yapmış olmamdır. Staj yaptığım zaman yemekhanesinde yemek yedim, izabede işçi çayı içtim, lokalinde sendika toplantılarına katıldım: Unutulmaz güzel anılarım var. Ayrıca, 1975’te, babamın Maden ilçe Müftülük binasının yanında bulunan caminin minaresini yaparken, ben ve kardeşim Ali Haydar’ın taş yontma, duvar örme, harç yapma ve malzeme taşıma gibi birçok işlerde birlikte çalışmış olmamızdır. Minarenin üzerinden Maden’i kuşbakışı seyir etmek harikaydı.
Ergani Bakır Maden işletmesi kötü ekonomik politika ve yönetimlerin bir sonucu olarak bugün çalışmıyor ve böyle bir işletme yok artık.
Fabrikanın kapatılması her yönüyle çok büyük bir kayıp oldu. Nasıl çok önemli bir kıymetli mirası yitirdiğimizi ve Ergani-Maden ilişkisini tarihsel süreci de göz önünde bulundurarak gelin kitaplardan, raporlardan birlikte kısaca görmeye çalışalım.
Maden, Dicle nehrinin sağ kıyısına hâkim bir yamaç üzerine kuruludur. Burada bulunan bakır madeninin bilinmesi, tanınması çok eski devirlere dayanır.
Prof. Dr. Halet Çambel, Ergani(Diyarbakır)’de bulunan Çayönü Tepesi/ Qoteberçem ve Hilar harabelerinde yaptığı araştırma ve kazılarda bulduğu bazı metal araçların bakırdan yapıldığını tespit etmiş olup, “böylesine erken bir bakır yani maden işçiliği de, ancak 20 km gibi çok yakın bir mesafedeki Ergani bakır cevherinin varlığıyla açıklanabilir” diye yazmaktadır. (Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırmaların Kültür Tarihi Bakımından Önemi, s. 39.)
ARKEO ATLAS Dergisi de, “Anadolu’da ilk bakır buluntulara Çayönü Tepesi’nde rastlanır. Çayönü Tepesi bereketli Hilal bölgesinin orta kesiminde, Ergani Ovası’nda, Dicle’nin yan kolu Boğazçay’ın kuzey kıyısında yer alır. (…) hücre planlı ve geniş odalı yapılarda, 113 adet bakırdan işlenmiş boncuk, olta iğnesi ve minik iğnemsi alet bulunmuştur. Yapılan metalografik araştırmalardan bu nesnelerin bazılarının tavlandığı, yani ısıtılarak dövüldüğü anlaşılmıştır. 14 C ölçümleriyle adı geçen tabakalar i.Ö. 8200-7500 yıllarına tarihlenir. Böylece günümüzden 10 bin yıl önce Çayönü’nde bakırın işlendiğini ve bu iş için ısıdan faydalanıldığını söyleyebiliriz” diye bilgi vermektedir. (ARKEO ATLAS Yaşayan Geçmişin Dergisi, Sayı: 2-2003, s. 75.)
Sarbonne Üniversitesi (Fransa) öğretim üyesi Claude Cahen ise; “Marko Polo ve ibn Battûta’nın çağında Erzincan’ın ünlü endüstrisini meydana getiren bakırdan söz edilmemektedir. Bugün de olduğu gibi o çağda da Diyarbakır’ın kuzey-doğusunda, Ergani’de bakır madenleri vardı. Bu topraklar Selçukluların eline geçtiğinde bu madenlerin yeniden çalıştırılmış olmaları”nın doğallığından söz etmektedir. (Osmanlıdan Önce Anadolu’da Türkler, E Yayınları, istanbul 1994, s. 165.)
Nihat Karademir ise, Osmanlı’nın Son Yüzyılında KÜRTLER kitabında Ergani Bakır Maden işletmesi’nin 1800’lü yılardaki durumunu şu sözlerle anlatmaktadır: “Bölge [Kürdistan] özellikle maden kaynakları bakımından çok zengindir. Maden-ı Hümayun kazasında bir zamanlar gümüş madeni de bulunmasına rağmen, son dönemlerde sadece bakır madeni işlenmektedir. Ergani’de bulunan ve yıllık kapasitesi dört yüz ton olan değerli bakır madenleri ise ilkel şartlarda ve Avusturyalı maden uzmanlarının nezaretinde, Rum maden işçileri tarafından işlenmektedir. Bu madenler, bazen madenlerin keşfinin kendi ülkelerinin yabancı orduların işgaline uğramasıyla sonuçlanacağından endişe eden Kürtlerin tepkilerinden dolayı, ama çoğunlukla yöneticilerin yolsuzlukları, teknolojik yetersizlik ve maliyetleri artıran bakımsız yollar yüzünden verimsiz çalıştırılmaktadır. Nitekim hükümet Ergani madenlerinin daha verimli işletilmesi için bazı teşebbüslerde bulunmuş, ancak maden bölgesinin limanlara olan uzaklığının sebep olduğu aşrı nakliye maliyetinden dolayı istenen verim alınmamıştır.” (Nûbihar Yayınları, 2017 istanbul, s.368-369.)
Cumhuriyet Türkiye’si ise 1930’lu yıllarda Batı’dan kredi arayışına girer ve: “Muvaffak olamayınca da Rusya’ya yönelmek zorunda kaldı. Bu dönemde Birinci Beş Yıllık Sanayi Plânı (BBYSP) Sovyet uzmanlarınca hazırlandığı için adına ‘Orlof Plânı’ adı verildi. Bu plân dâhiline Ergani Bakır Maden işletmeleri de alındı.” (Dr. Hüseyin Koca, Yakın Tarihten Günümüze Hükümetlerin Doğu-Güneydoğu Anadolu Politikaları /Umumi Müfettişlikten Olağanüstü Hal Valiliğine, Mikro Yayınları Bilimsel Araştırma Dizisi, Konya, s. 391.)
1937 yılında Mediha Baysal, Devlet Basımevi tarafından basılan Ergani Bakır Yatağı (1937) kitabında bakır madenin önemi üzerinde durur. Hem 1937 yılında devletin resmi bir belgesinde Maden’den hâlâ Ergani diye bahsetmesi, hem de böylesine zengin bakır yataklarına sahip olan ve uygulanan yanlış ekonomik politikalar sonucu kapatılan bir işletmenin tarihini ve ekonomiye katkısını bilmemiz açısından kitap önemli bir kaynak özelliği taşımaktadır. Ben kitaptan sadece üç cümle alıyorum:
“Anadolu’da bakır istihsal edilmek için izni alınmış madenler pek çoktur. Fakat bunlar içinde ihracat yapabilecek kadar zengin yataklar azdır. Türkiye’deki bakır havzaları içinde bilhassa Ergani’nin iktisadî bakımdan büyük bir kıymeti vardır.” (Ergani Bakır Yatağı (1937), Devlet Basımevi, istanbul, s. 7.)
Bu büyük kıymetin değerini ne yazık ki bizler bilemedik, Ergani Bakır Maden işletmesi’nin yerinde şimdi yeller esiyor. Tarihin kıymetini bilmeyenler tarihi mirasları koruyabilir mi?
Yazık oldu güzelim Maden’e, yazık oldu dumanı servet tüten Ergani Bakır Maden işletmesi’ne, yazık oldu tarih kokan kültürel mirasa, yazık oldu dünden bugüne verilen tüm emeklere, dökülen alın terlerine.
Teşekkür:
Yazımı bitirdikten sonra Lütfi Ergene hazırlamış olduğu “Sancaktan Vilayet’e/ 1876-1926 MADEN”, “Kültür Varlıkları Envanteri MADEN”, “MADEN Bakıryolu” kitaplarını gönderdi. Sevgili arkadaşıma başarı dileklerimle birlikte teşekkürlerimi gönderiyorum. Araştırmacılar için söz konusu kitapların dokümantasyon açısından önemli birer kaynak eser olduklarını söyleyebilirim.
e-posta: muslum.uzulmez@gmail.com