Bugün gazete ve medyada takip edebildiğim kadarıyla Ortadoğudaki gelişmeler, Suriye,Türkiye ve diğer komşu ülkelerle, batılı emperyalist ülkeler ilişkilerine göz atmak istiyorum.
Ortada israilin devlet olarak kendini ilan etmesiyle başlayan sancılı bir dönemeçte, ha bire cadı kazanı gibi kaynayan Ortadoğu ve Büyük Ortadoğu Projesi sorunu, kendimi bildim bileli süregelmekte ve devamlı yaşanan ardı arkası kesilmeyen, büyüklü küçüklü savaşlar, ardçıl savaşlar ve bundan kendine pay çıkarmak isteyen, irili ufaklı devletlerin olduğunu biliyoruz. Baş arguman ise Petrol ve Gaz.
Bunların en belli ve aşikar olanı 1967 den beri Goland tepelerinin işgaliyle keskinleşen Filistin sorunu . Suriye, Ürdün,Lübnan ve Mısır'ın işe müdahil olmaları ki, bizlerde bu arenada alttan israili ABD kahyası olarak desteklerken Türkiye halklarının dini ve ırki konumda bu desteğe karşı çıkışı devletin ve Askerin, gizli buluşmasını boşa çıkaran tavrı olmuş. ikiyüzlü bir siyaset izlemişiz. Bu da yanlış değilse doğru da değil, sanırım. Bu konumda iki ileri bir geri manevra yapıp Türkiye'nin daha fazla hata yapmasını sağlamıştır.
israil o dönemde nufus bakımından çok cılız, bir milyonu geçmeyen nufusa sahip, ve diğer ülkelerden kendi dindaşlarına kapı açan ve ulus niteliği olmayan, halende bunun mücadelesini veren bir ülkedir. Çünkü dünyada israil diye bir devlet kavramı yoktur, Museviler büyük ve köklü bir din ama devlet değil, hiçbir zaman da Musevi devleti olmamış,Musevilerin bir çok halk grupları içinde hatta dünyanın dört bir yanında halkların dinlerinden olmuşlardır, yani Emevi ve Abbasiler gibi de halk değil..
Belki savunma alanında bugünkü güce sahip olmasa da ABD nin gizli veya açık desteği ile konumunu pekiştirmiş git gide ayağına yer yapmış ve bugün ABD nin devlet başkanlarının dahi emirle çağırıldığı konuma gelmiştir. Bu anlamda şu anda ortadoğu sorunlarında en önemli taraflarından biridir ve düne kadar müttefikimiz olan bu devletle, Mavi Marmara Projesi kapsamında ilişkilerimiz kopma noktasına gelmiş, önce diş bilemiş sonra sus pus kuyruğumuzu kısıp oturmuşuz. Neden?
Dış poliıikayı içteki siyesetimize alet etmiş ve yanlış politika ile domatesin DNA sı değişmiş çekirdeğini almaya muhtaç olduğumuz bu devletle, ABD pohpohlaması ve savaş kışkırtmaları ile bazı Arab ve diğer arab ülkelerindeki bebeksi dış politikamızın yanlış analizleri, kısa vaadeli çıkar ilişkileri ve yanlış hamlelerle bu ilişkilerimiz dipfrize konmuştur..,
Suriye ile de benzeri ilişkilerimiz, ikide bir PKK ya yardım ve yataklık ediyor diyerek, ipleri kopma noktasına getirmiş, daha sonra Irak'a ABD nin fiili tecavuzünden ve 1999 yılından sonra kartlar değişmiş, Rusyadaki çalkantılarında en başlı sebeplerden olduğu göz önünde tutulursa, bu tutumunu kısmi olarakta olsa savaşı göze alamayan Suriye ve Türkiye daha ılımlı bir politikaya girmiştir. Suriye devlet başkanını en üst düzeyde ağırlamış göklere çıkarmış ve etmediğimiz methiye kalmamış, daha evvelki ilişkilerimize yani Hafız zamanındaki konumuna bakarsak tamamen kopuk ilişkilerimiz, ha vurduk vuracağız durumunda olan yapımız, yerini yapay dostluğa bırakırken, diğer Arap ülkeleri ile de, islami duygular eşiğinde yeni dostluklar geliştirilirken, birden eskiye dönerek kendimizi ne oldum delisi sanıp , 'Yahudinin eski defter karıştırma' meselesi, Osmanlı devletini tekrar kurma sevdasına kapılmış görünüyoruz. Oysa Osmanlı zaten 1969 yılına kadar valileriyle imparatorluk statüsü olmasa da kuzey Afrika ve diğer Arap devletlerinde mevcuttu, Libyada 1969 da Kaddafi'nin idris'i devirmesine dek,Tunusta 1967 sanırım Burgiba, Mısır'da Muhammet Ali'nin devrilmesine yani1951 e kadar idari valiler Osmanlı hanedanlarıydı ve bunu devlet devamlı halkından saklamıştır, ki Mısır Arab baharından önce bu devletlere yaptığım seyahatlerde,öğrendiklerimizden farklı olarak idareleri 1918 de Mondorosla değil, çok sonra kaybetmiş olmamız. Bunları her gelen başbakan ve Reisi Cumhurda bilmekteydi.Peki neden sakladılar halktan? Bilen yok ,konuşan hiç yok!. Şu anda sahiplenmek isteyen bir kabadayı var amma, bunun adı 'geçmiş olsundan' başka bir şey olamaz.Hani güneyimizdeki Musul Kerkük olaylarını veya akibetlerini bilirsiniz tabi çok yazılıp çizildi, kaç mermi atarak tüm Arap yarım adasını ingiliz ve Fransız'lara sattık derseniz? Ben size 4 ingiliz uçağı karşısında Suriye cephe komutanının satışı ve savaşı ingilize satmasından ibarettir derim.Bu uçaklar istiklal savaşında kullanılan ve ikisi arızalı olandır.Yani siz Osmanlıyı geçmişte satacaksınız, içten vuracaksınız, ingilizle işbirliği yapıp alanı daraltacak sonra küçük bir alana öte yandan Rus'lardan ve Afgan'lardan aldığınız yardımla ulaşacaksınız ve bugün onların mirasından bahsedeceksiniz, sormazlar mı adama ogün mü aptaldınız, bu gün mü akıl başınıza geldi? Diye...O dönemde bakın akıllı Rus politikası şuydu ki, Lenin şunu söylüyor ''Biz sizinle asırlar boyu savaş yaptık siz bizi, biz sizi iyi tanıyoruz, ama ben komşum olarak, (ingiliz Fransızı görmekten se, sizinle düşmanlığa son vermeyi tercih ederim,)''ingiliz fransız gibi komşum olacağına sizin gibi düşmanım olsun'' ibaresini kullanıyor. Şimdi düşünelim Putin aynı siyasetten gelen ve eski KGB şefi olduğunu biliyoruz ve iyi eğitilmiş bir Stalinist, Peki bu siyaseti bilen biriyle daha iki gün önce el sıkışan başkanımız hangi tongaya bastı? Bugün gördüğümüz ''halkların kendi kaderini tayin hakkını'' hiç sayan ve gönüllü birlik gören ama Kürtlerle bizden daha iyi geçinen Esad'lar, nasıl Osmanlı, Arab yarım adasını terkettiyse, Suriye de tek kurşun atmadan Kuzeyden çekilerek orayı Kürdistan olarak bırakıp, Türkiye ve NATO arasına Kürt'leri tanpon bölge haline getirdi ve Kürdistan güçleriyle savaşmadan, teslim etmesinin arkasındaki başlıca neden bence , '' Suriye’nin terör örgütü PKK’ya verdiği destek tartışılırken Jandarma Genel Komutanlığı’nın raporunda Esad yönetiminin El Muhaberat’a “PKK’ya silah ve mühimmat takviyesi yapılması” talimatı verdiği ortaya çıktı.
Milliyet'ten Tolga Şardan'ın haberine göre Bütün dünyanın gözlerinin çevrildiği, büyük bir iç karışıklık yaşayan Suriye’nin son dönemde terör örgütü PKK’ya verdiği desteğe ilişkin tartışmalar sürerken, Jandarma Genel Komutanlığı’nın Emniyet Genel Müdürlüğü’ne (EGM) gönderdiği özel raporda, Beşar Esad yönetimince Suriye Gizli Servisi El Muhaberat’a verilen talimat doğrultusunda PKK’ya silah ve mühimmat takviyesi yapıldığı bildirildi. Raporda, terör örgütüne gerek mali destek gerekse organizasyon desteği veren Suriye vatandaşlarının isimlerine de yer verildi. Örgütün Ayn Al Arap ve Afrin bölgelerinde iki silah deposonun bulunduğu tespit edildi.''
Bunlar tesadüf değil karşı taktik ve stratejik hamlalerdir, Rusların ne denli iyi satranç ustası olduğunu herkes bilir. Öte yandan Berzani'den ne kadar destek ve maddi güç aldığını düşünmek lazım, ha burada yanlış anlaşılmasın; Bugün gerçekleşen bu kansız devlet kuruluşuna karşı değilim, ancak buradaki hamlenin hangi alana çekildiğini vurgulamak istedim, Şimdi Türkiye'ye gelince Zana ne istedi,ABD ne teklif etti ve Rusya neyi dayattı, olgusu meydana çok kısa sürede ortaya çıktı mı? işte Türkiye'nin hangi potaya girdiğini siz düşünün!. Demek ki, Rusya ve ABD veya AB hiçbiri ne senin ne Suriyenin sömürgeciliğini kabul etmediği gibi, öte yandan da seni kavgaya tutuşturup, arkadan alanı nasıl daralttığını görmek lazım. Bu anlamda başkasının sopasıyla harbe girenin nasıl dayak yediğini ve hangi bedelleri ödeyeceğimizi de görüyoruz. Bir yandan iran aynı potaya sokulacak ve bu şekilde yeni coğrafik şekillenmeler oluşacak,.
Bu durumda Türkiye bindiği dalları nasıl kestirilmeye çalıştırıldığı meydana çıkıyor, adım adım gelen tehlike tamamen Türkiye ve iran üzerinde yoğunlaştığı gibi, diğer yandan Budistler ve islam arasındaki gerginlik ve dini kırımlarda yine batının yaptığı öteki din kışkırtmaları sonucunda güney Asya'yı da bu işin içine çekerek Pakistan, Hindistan ve bu meyanda Çin'in konumunu da tartışmaya açınca, işte Bebek Busch'un 2001 yılı 11 eylülünde ilk anda söyleyip sonra üstünde tökezlediği; 'din savaşı' teorisinin bir safsata değil planlı bir hareketin seanslarını yaşıyarak, gün güne III.cü dünya harbi eşiğine getirilişimizi defalarca yazmıştım. Bir kez daha belirtmek isterim ki, bu olaylar arkasındaki parmak ekonomik çıkarlar, Petrol, Gaz ve kalay madenlerinde sopayı elimize tutuşturup, ''Sen yürü ben arkandayım ''diyen devletlerin aleti ve iğrenç çıkarlarına verdiğimiz halk çocuklarının kanının akıtılmasıdır, Demek ki, başkasının sopasıyla kavgaya girilmeyeceğini, önce kendimizi iyi analiz ederek, olayların getiri ve götürüsünü şapkamızı önümüze koyup düşünmek,ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız gerek, komşu ilişkilerini de bu denli harap etmemeliyiz, emperyalistler bir gün burayı terk eder belki, ama biz komşu olarak yaşamak zorundayız....
Necat Orhan 22.07.2012 necat.orhan@web.de