Uludere’nin Roboski (Ortasu) ve Bêjû (Gülyazı) köylerinde 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan hava saldırısının ardından bölgede olayın tanıkları ve hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla görüşerek psikososyal gereksinim belirleme raporu hazırlayan Türkiye Psikiyatri Derneği, ikinci kez bölgeye gitti. Murat Babacan’a özel açıklamalarda bulunan Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Raportörü Ergani Devlet Hastanesi psikiyatri uzmanı, TPD Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi Eş Koordinatörü Dr. Hira Selma Kalkan, katliamın ardından ikinci kez gittikleri Uludere’de devletin hiçbir yetkili organı tarafından psikolojik veya sosyal anlamda bugüne dek herhangi bir önlem alınmadığını, travma yaşayan insanların kendi hallerine bırakıldığını; bu konuda yapıcı bir girişimde bulunulmazsa, katliamın yarattığı travmanın üç kuşağı etkisi altına alacağını söyledi.
Uludere’de yedi ay önce meydana gelen hava saldırısında yaşamını yitiren 34 kişinin ardında bıraktığı travmayı ikinci kez incelemeye giden Türkiye Psikiyatri Derneği çarpıcı sonuçlar elde etti. Türkiye Psikiyatri Derneği adına giden ekipte bulunan ve Raportör olarak görev alan Ergani Devlet Hastanesi psikiyatri uzmanı, TPD Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi Çalışma Birimi Eş Koordinatörü ve TPD Diyarbakır Şube üyesi Dr. Hira Selma Kalkan, yaşadıkları acıyı anlamlandıramayan Uluderelilerin bu acılara kimliklerinden, yani sırf Kürt olmalarından dolayı maruz kaldıkları yönünde bir algı içerisine girdiklerini söyledi.
“GÜVEN DUYGULARI SARSILMIŞ”
Uludere olayının gelinen noktada toplumsal ayrışmalara neden olduğunu vurgulayan Kalkan, “Şu andan itibaren devletin ivedilikle bir şeyler yapması gerek. Süreç bugüne dek maalesef sağlıklı işlemedi. Yakınlarını kaybedenlerde oluşan adalet sistemine olan inancın yok olması, toplumsal travmayı beraberinde getirdi. Sürecin sağlıklı işlememesi çeşitli neticeler doğurabilir. Bu neticelerin en kötüsü, bu travmanın kuşaklara yayılmasıdır. Bir travma üç kuşak boyunca çözülmemişse artık yapacak bir şey kalmamıştır demektir. Yani bugün bu olaya şahit olan çocuklar, ileride dede olduklarında bu hikâyeyi muhtemelen yaşadıkları acı ekseninde çok farklı anlatacaklar. Ve bu travma, birkaç kuşak kulaktan kulağa bu şekilde anlatıldıkça bununla büyüyen nesiller, devlete ve insanlara olan güven duygusu sarsılmış olarak yetişeceklerdir. Dolaysıyla zaman kaybetmeksizin bir şeyler yapılması gerek. Bugün bir şeyler yapılabilirse üç kuşağı kurtarabiliriz. Şayet bugün bir şeyler yapılmazsa ciddi anlamda büyük kayıplar doğurur” dedi.
“ADALETE OLAN iNANÇLARINI YiTiRMiŞLER”
Ortasu ve Gülyazı köylerinde yakınlarını kaybeden insanların adalet olgusuna olan inançlarını kaybettiklerini vurgulayan Psikiyatrist Dr. Hira Kalkan; “ilk gittiğimiz zamandan bu yana gelinen noktada söz konusu köylerde devlet tarafından her hangi bir psikiyatrik destek çalışması yapılmamış. Burada 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliam diye tabir edilen olayın ardından yaklaşık 7 ay gibi bir süre geçmesine rağmen insanları tatmin edici herhangi bir açıklama veya özür maalesef ortada yok. Açıklama yapmak bir yana, zaman zaman bu insanların suçlu olduklarına dair son derece yaralayıcı beyanlar yapıldı. insanların gerçeğin ne olduğunu bilmeye ve adalet duygusunun sağlanmasına ihtiyaçları var. Yani olan biten bunca şeyin ardından sorumluların açıklanmaması, herhangi bir ceza alan olmaması, bilakis kendilerinin suçluymuş gibi yansıtılması, bu insanların adalet olgusuna olan inançlarını tamamen yok etmiş durumda” diye konuştu.
“YASLARINI YAŞAYAMAMIŞLAR”
Akraba ailelerden 34 kişinin aynı anda feci bir şekilde öldürülmesinin ardından insanların bu zamandan beri olağan yas süreçlerini yaşayamadıklarını belirten Kalkan; “Bombardımanda hayatlarını kaybeden insanların parçaları ile katır parçaları birbirine karışmış bir şekilde toplanmış. Yakınlarını kaybeden ailelerin cenazelerini inandıkları ritüellere göre defnedememeleri bu insanlarda normal yas süreci yaşayamamalarına sebep olmuş. Biz buna travmatik yas diyoruz. Yas dediğimiz şey sağlıklı bir şeydir, ancak bu insanlar yaslarını bile tutamamışlar. Uludere’deki temel problem yas tutulamamasıdır. Yas tutulamamasının nedeni, insanlar bu olayı bir türlü anlamlandıramıyorlar. ikincisi, haksız yere katledildikleri düşüncesiyle büyük bir öfke duyuyorlar. Bu öfkeden dolayı da normal yas sürecini bir türlü yaşayamıyorlar. Ortaya çıkan öfke ve çaresizlik Uludere’deki insanları derin bir çıkmaza sürüklemiş durumda” dedi.
“DÜĞÜNLER OLMUYOR”
Uludere’de yaşanan olayların ardından evliliklerin ertelendiğini vurgulayan Dr. Hira Kalkan; “Bombardımanın ardından Ortasu ve Gülyazı köylerinde o zamandan bu yana hiç evlenen olmamış. Civar köylerde evlilikler olmuş ancak düğün yapılmamış. Normalde altı yedi aylık süreçte en az beş altı tane düğün yapılırmış ancak, bu olayın ardından hiç evlenen olmamış. Daha önceden nişanlı olanlar düğünlerini ertelerken, civar köylerde birkaç evlilik olayı gerçekleşmiş ancak herhangi bir düğün yapılmamış. Dolaysıyla bütün keyif verici sosyal aktivitelerden kendilerini soyutlamış bu insanlar, travmayı anlamlandırmaya ve sürekli gündemde tutmaya çalışıyorlar” dedi.
“GÖÇLER BAŞLADI”
Yaşadıkları travmadan kurtulamayan Ortasu köylülerinin göç etmeye başladıklarını belirten Kalkan, insanların son derece tepkili ve askerlere öfkeli olduklarını belirterek, baskılar sonucu sınır ticareti yapamaz hale gelen köylülerin göç etmeye başladığını vurguluyor.
“KORUCULUK KÖYÜ iKiYE BÖLDÜ”
Ortasu köylülerinin tek geçim kaynağı olan sınır ticaretinin yasaklanmasıyla birlikle köylülerin korucu olmaya itildiğini vurgulayan TPD Raportörü Psikiyatrist Dr. Selma Kalkan, yakınlarını hava saldırısında kaybedenlerin akrabalarının geçim sıkıntısından dolayı devletin açtığı koruculuk kadrosuna katıldığını belirterek şunları söyledi: “Devlet korucu kadrosu açmış, geçinemeyen birçok insan ikileme girerek bunun sonucunda korucu olmuş. Korucuların çoğunluğu, hava saldırında yakınlarını kaybedenlerin kuzenleri. Koruculuk yüzünden aileler ikiye bölünmüş durumda. Akrabalarının korucu olmasına öfkelenen aileler arasında husumet baş göstermeye başlamış. Geçim kaynakları tıkanan insanların devlet tarafından koruculuk yapmaya mecbur bırakılması, insanlarda sistematik bir şekilde öfkeye ve kopuşa neden olmuş. Daha birkaç ay önce yakınlarını kaybeden aileler birlikte acılarını paylaşırken, gelinen noktada korucu olmaktan dolayı aralarına düşmanlık ve öfke girmiş.”
“PARA iSTEMiYORLAR”
Devletin maddi tazminat dışında bu güne dek herhangi bir girişimi olmadığını vurgulayan Kalkan: “insanlar tazminat almayı kabul etmiyorlar. Paradan önce önemsenmek ve benimsenmek istiyorlar. Olayın meydana geldiği günden bugüne ne devlet organlarından ne de Türkiye Psikiyatri Derneğinden başka hiçbir sivil toplum kuruluşu buraya gelerek bu insanların halini sormuşlar. Derneğimizin yaklaşık yedi ay önce hazırladığı rapor dışında herhangi bir psikososyal rapor hazırlanmadığı gibi, bizim hazırladığımız rapordan istifade etmek isteyen de olmadı. Devletten sadece resmi bir özür bekleyen bu insanlara, direkt olarak suçlamalar yöneltilmiş. Geçim kaynakları kısıtlanan edilen insanlar koruculuk yapmak zorunda kalmışlar. Tüm bu durumlar insanların yaşadıkları travmayı pekiştirerek, öfke duymalarına ve adalet duygularının kaybolmasına neden olmuş” dedi.
“ÇOCUKLARIN DURUMU ÇOK VAHiM”
Uludere mağdurlarına bu zamana kadar herhangi bir psikososyal destek verilmediğinin altını çizen Dr. Hira Kalkan: “Olumlu gelişme diyebileceğimiz tek şey; iki ay önce köydeki aile sağlık merkezine bir doktor atanmış. Köyde bulunan okulun müdürü öğrenciler için okula psikolojik danışmanlık ve rehber öğretmen talep etmiş, gönderilmemiş. Çocukların psikolojileri çok daha vahim durumda. Son derece öfkeli ve kavgacı bir ruh haline sahipler. Sürekli kavga ediyorlar. Çocuklar için bir şeyler yapılması gerekiyor. Değişik illerde üniversite eğitimi alan öğrenciler ise korkudan köy dışına çıkamıyorlar. Gençler ve çocuklarda büyük bir agresyon ve özgüven eksikliği oluşmuş durumda.”