Resmi veriler, çocukların cinsel istismarına ilişkin açılan davalardaki mahkûmiyet kararları 2011 yılında 16 bin 828’den, 2018’de 18 bin 290’a yükseldiğini gösteriyor.
Yine bakanlık verilerine göre, 2018’de çocuğa yönelik cinsel istismar suçunun en fazla işlendiği bölgelerin başında yüzde 30,8 ile Marmara Bölgesi geliyor. Marmara Bölgesi’ni yüzde 16,2 ile Akdeniz Bölgesi, yüzde 14,5 ile İç Anadolu Bölgesi, yüzde 13,7 ile Ege Bölgesi, yüzde 10,7 ile Karadeniz Bölgesi, yüzde 9 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve yüzde 5,1 ile Doğu Anadolu Bölgesi takip ediyor.
"Hak arama bilinci arttı"
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı avukat Aşkın Yaşar Topuzoğlu, Marmara Bölgesi’nin işlenen suçlarda ilk sırada gelmesinde nüfus artışı ile göçün etkili olabileceğini söylüyor. Avukat Topuzoğlu hak arama bilincinin yargıya intikal eden vakalar açısından oldukça önemli olduğunu dile getirerek, "'Kol kırılır yen içinde' düşüncesinden artık uzaklaşıldı. Bir çocuk istismara uğradığını nadiren öğretmenine söyleyebilir ama öğretmen ihbar etmekle yükümlü olduğunu bilerek konuşabiliyor. Son birkaç yıl içinde baromuza en çok ihbar genelde eğitim ve sağlık kurumlarından yapılıyor" diye konuşuyor. Avukat ayrıca, çocuk istismarı vakalarına ilişkin sosyal medyada yapılan paylaşımlarda çok ciddi hak ihlalleri yaşanabildiğine de dikkati çekiyor. "Çocuğun kimliğinin, adresinin, görüntüsünün deşifre edilmesi çocuğa zarar veriyor. Bu konularda duyarlı olunması gerekiyor" diyor.
Yargıya yansıyan vakalar gibi, medyada çocuk istismarı vakaları görünür oldukça, kamuoyunda çocuk hak ihlallerine ilişkin yaşanan tartışmalar da daha fazla ses getiriyor. Erken ve çocuk yaşta evliliklere getirilmesi planlanan af, kamuoyunun tepkisi çeken gündemlerden biriydi. Kasım 2016’da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne AKP hükümeti tarafından getirilen bir tasarıda erken yaşta evliliklere af getirilmesini öngören madde, oldukça tartışma yaratmış, ancak tepki üzerine rafa kalkmıştı. Çocuk hakları savunucuları ise af tartışmasının yeniden gündeme getirilmesinden endişe ediyor.
"Aileler şikâyet etmekte tereddüt edebiliyor"
Açılan davalar artış gösterse de aileler halen suç duyurusunda bulunmak konusunda endişe duyabiliyor. Çocuk hakları alanında çalışan avukat Seda Akço’ya göre, ihbar olmadığı durumlarda aileler şikâyette bulunmak konusunda istismar edenin aileden biri olması, failden korkulması, çocuk küçükse ona inanmamak veya büyükse adının bu şekilde anılacağından kaygı duyulması gibi sebeplerden tereddüt edebiliyor. Akço "Davanın uzun sürecek, iddianın ispatlanamayacak olması, bu sırada olayın çok duyulacak ve çocuğun birçok prosedür sebebiyle ikincil travmaya maruz kalacak olması da caydırıcı olabiliyor" diyor. Avukat Akço’ya göre, açılan davalarda ailelerin şikâyetlerini geri almaları da yine bu sebeplerden kaynaklanabiliyor.
Çocuk istismarı davalarında en çok karşılaşılan sorunlardan biri, geç yapılan istismar başvurularında yeterli delil bulunamaması. "Adli Tıp Kurumu’nun istismar raporuna rağmen sanık beraat etti" klişesinin çok sık tekrarlandığını ifade eden Akço, "Beden muayenesinde eylem tespit edilebiliyor ama fail tespit edilemiyor çünkü olayın üzerinden çok zaman geçmiş olabiliyor" diyor. Diğer yandan, tek delilin beden muayenesi olmadığını belirterek, ifade alma, doğrudan ve çapraz sorgunun da önemli olduğunu ama hiçbir biçimde etkili kullanılmadığını dile getiriyor.
Avukat Akço çocuk istismarını önlemenin devletin asli görevi olduğunu hatırlatarak, "Çocuğun bulunduğu her yerde başına bir şey gelme ihtimalini öngörüp bu ihtimali bertaraf etmek için sürekli çalışan bir sistem oluşturmalıyız. Bunun da yolu, çocukla çalışan herkes için davranış kuralları oluşturmak, uzmanlaşmalarını sağlamak" diyor.
"İhbarların çoğu rehber öğretmenlerden geliyor"
DW Türkçe’ye konuşan İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nden avukat Zerrin Kale de üç sene önce kurulan merkeze gelen çocuk istismarına ilişkin ihbarlarda artış yaşandığını söylüyor. Avukat Kale’ye göre de artışın en önemli nedenlerinden biri kamuoyunda oluşan farkındalık:
"İhbarlardaki artış ve suçların açığa çıkmasının da en önemli faktörlerden biri, farkındalık çalışmalarının artması… Merkez olarak hazırladığımız eğitim modülleriyle lise öğrencilerine, velilere ve öğretmenlere yönelik çalışmalar yapıyoruz. İstismarı önleme yollarından biri, toplumda hak bilincinin oluşması."
Çocuk hakları alanında farkındalık yaratmak için merkez üyeleri olarak İzmir’in ilçelerini tek tek dolaştıklarını ifade eden Kale, kendilerine gelen ihbarların çoğunun rehber öğretmenler tarafından yapıldığına dikkati çekiyor. Her vatandaşın çocuk istismarını ihbar etmekle yükümlü olduğunu vurgulayan avukat, "Cinsellik Türkiye’de tabu. Dolayısıyla cinsel şiddet de tabu oluyor ki bu, korkunç bir durum... Bunu aşmamız gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarının rolü de çok önemli" diyor.
Baroların çocuk hakları komisyonlarına ve merkezlerine önemli görevler düştüğünü ifade eden Kale, "Çocuk istismarı vakalarına müdahillik taleplerimiz çoğunlukla mahkemeler tarafından reddediliyor. Diğer yandan, mahkemelerde çocuk hakları merkezleri etki yaratıyor. Adli görüşme odasında psikolog eşliğinde ifade veren çocukların mahkeme salonuna gelmesini engelleyebiliyoruz" açıklamasını yapıyor.
Burcu Karakaş