Dünyaca ünlü Çayönü, Hilar Mağaraları, Makam Dağı, Meryem Ana Kilisesi, yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele kapsamında uygulanan sokağa çıkma kısıtlaması nedeniyle. Turizm yerleri de boş kaldı
Çayönü'nün tarihteki yeri
Diyarbakır'ın kuzeyinde, Ergani Ovası'nda, Dicle Nehri'nin kenarında bulunan, MÖ.7500'den başlayan yerleşim evreleri bulunan Çayönü 1963 yılında keşfedildi.
İlk kazılar Dr. Halet Çambel ve Prof Dr. Robert J. Braidwood tarafından başlatıldı. Sesverenpınar (Hilar) yakınlarında bulunan eski adı Kotaberçem (Çayboyu) olan tarih öncesinden kalma bir höyük. Höyük çevresinde resimli resimsiz mağaralar, mağara duvarları kullanılarak yapılmış evlerin izleri bulunmaktadır.
Arkeolojinin ilk veri tabanında tarıma ilk başlanılan yer olarak gösterilmiş olması açısından önemlidir. Yaklaşık 10 bin yıl önce ilk yerleşimin başladığı Çayönü'nde 6000 yıl boyunca yuvarlak planlı kulübeler, ızgara plan, taş döşemeli gibi birbirinden farklı mimari tasarımda binalar bulunmuştur.
Hilar Mağaraları’nın tarihteki yeri
Diyarbakır’ın Ergani İlçesi’nde bulunan Hilar Mağaraları, ziyaretçilerini tarihi bir yolculuğa çıkarıyor.
Yapılan kazılarda M.Ö. 7500 ile 5500 yılları arasındaki döneme ait kalıntı ve buluntularla bölgede buğday, nohut, mercimek gibi bitkilerin ekilerek, koyun ve keçilerin de evcilleştirilerek avcılıktan yerleşik hayata geçildiği belirtilen Hilar Mağaraları, tarihi ihtişamıyla görenleri cezbe diyor.
Sesverenpınar köyü sınırları içerisinde yer alan ve 1. derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak tescillen Hilar Mağaraları ve yaklaşık 500 metre kuzeyindeki Çayönü tarihi dokusu ve günümüz uygarlığındaki yeri bakımından eşsiz bir değere sahip.
Mağaralar, göçebelikten yerleşik köy yaşantısına, avcılık ve toplayıcılıktan besin üretimine geçilen önemli bir tarihsel döneme şahitlik ediyor.
Neolitik çağa ait eserlerin ortaya çıkarıldığı Hilar Mağaraları, ilk kez toprağı ekip-biçerek tarımsal alanda bir milat oluşturduğu belirtiliyor.
Kemikten yaptıkları kaşık ve çatal görevi gören aletlerin günümüze kadar geldiği bu bölgede, kaya mezarları ve kabartmalar dikkat çekiyor.
Kaya mezarlarının bazılarının ön yüzlerinde kabartmalar yer alırken, kabartmaların bazıları üçlü gruplar halindedir.
Bazılarının dış cephelerinde Roma Eyalet üslubunda kabartmalar yer alırken, kabartmalarda görülen giysilerin İran üslubunda olması, yazılarda Kuzey Suriye Sami yazısı bulunması dikkat çekiyor.
Meryem Ana Kilisesi’nin tarihteki yeri
Meryem Ana Kilisesi, Zülküf Dağı’nın zirvesinde Dicle’ye bakan büyük kayanın üzerinde yer almaktadır. Zülküf Peygamber’in Makam’ı gibi Ergani’nin sembollerindendir.
Zamanında Ergani’de bulunan büyük manastırın bir parçası olduğu ve rivayetlere göre 360 odasının olduğu söylenmektedir. 1960’lı yıllarda Ermenilerin baharın başlangıcında şenlikler düzenledikleri ve bölgenin kutsal yeri olduğu için Meryem Ana Kilisesi’ne gidip gece kilisede kaldıkları ve ibadet ettikleri söylenmektedir.
Tarihi ve mimari açıdan büyük önem taşıyan kilise bir manastır şeklinde tasarlanmıştır. Kilisenin haricinde yatakhane, su deposu, fırın, yemekhane ve ahırlar bulunmaktadır. Kilise harap olmuş fakat duvarları hala sağlam durmaktadır.
Enüş Peygamber’in tarihteki yeri
Türbe Ergani’nin Otluca Köyü’nde yer almaktadır. Türbe hakkında kesin bilgiler bulunmamakla beraber bazıları türbede yatanın Enüş Peygamber olduğunu, söylemektedir.
Ergani’de Otluca Köyü’nde bulunmaktadır. Türbede dualar okunur, dilekler tutulur, muratlar istenir.
Zülküf Dağı’in tarihteki yeri
Ergani halkı tarafından kutsal sayıldığı bilinen Zülküf Dağı’nda iki ayrı mekan bulunmaktadır. Bunlardan biri Zülküf Peygamber’in makamı, diğeri de Meryem Ana Kilisesi’dir. Zülküf Peygamber’in mezarının Eğil’de olduğu Zülküf Dağı’nda ise sadece makamı olduğu söylenir. Halk tarafından ziyaretgah olarak ilgi duyulan mekana çevre illerden de ziyarete gelinmektedir. Makama daha çok da bahar mevsimlerinde gidilmektedir. Halk tarafından yiyecekler götürülür, gezilir, namazlar kılınır, dualar edilir. Kuran, mevlit ve yasin okunup dileklerde bulunulur, adak ve kurbanlar kesilir. Makamın bir diğer özelliği de burada açan ve buraya özgü olan makam çiçeğidir. Bir rivayete göre Zülküf Peygamber’in terinin damladığı her yerde bu çiçek olmuştur.