Cezaevlerindeki ölüm orucunu anlatan 'Simurg' adlı ödüllü film 30 Kasım'da vizyona giriyor.
30 Kasım'da vizyona girecek Simurg Filmi, yakın geçmişimizde cezaevlerinde yaşanan eylemleri konu ediniyor. Olayların içine gerçek zamanda ve gerçek kişilerle birlikte giriliyor. Geçmiş ve bugün arasında bağ kuran film, ölüm oruçları sürecinde yapılan mücadelelerin sebep ve sonuçlarına tanıklık etme fırsatı sunuyor. Yönetmen ve yapımcı olarak Ruhi Karadağ'ın imzasını taşıyan film, 1996′daki ölüm orucu ve süresiz açlık grevi eyleminde sakat kalan altı eski direnişçinin, 2000 yılındaki ölüm orucunda tekrar bir araya gelmesini anlatıyor. Simurg, 2000 yılındaki "Hayata Dönüş" adlı katliamı da sarsıcı sahneleriyle sorguluyor. Simurg, gerçek bir 'Hayata Dönüş' öyküsü. Bu filmde her şey o kadar gerçek ki; ölenler gerçekten ölüyor, yaralananlar hala yaralı. Hasta olanlar hâlâ hasta. Öldüren de ölen de gerçek.
Filmin yönetmeni Ruhi Karadağ, ödedikleri bedele ve maruz bırakıldıkları yalnızlığa rağmen direnmeyi esas alarak, ölüm orucu sonrası Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanan 6 kişiyi 10 yıllık bir projeyle beyazperdeye taşıdı. Simurg'da, ölüm oruçlarına dair daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış görüntüler de yer alıyor. Bunların arasında 1996 ve 2000 yıllarında istanbul cezaevlerinde mahkumların kendi çektikleri görüntüler de var. Bu görüntülerde, eylemin çeşitli aşamalarında ölüm orucu koğuşlarından manzaralar gösteriliyor.
Ayrıca "Hayata Dönüş" operasyonu, sırasında güvenlik güçleri tarafından kameraya alınan bazı görüntüler, ilk defa Simurg ile gün ışığına çıkıyor. Filmde Şenay Hanoğlu, Zehra Kulaksız ve Gülsüman D. Dönmez'in hayatlarını kaybetmeden önceki son günleri ve Küçükarmutlu'ya düzenlenen operasyonların ardından bu evin karakol haline getirilmesi de gösteriliyor.
Gazeteci- Yönetmen Ruhi Karadağ, cezaevlerindeki insan hakları sorununu ele aldığı filmde olaylara “insan olma” temelinde yaklaştığını belirterek, Türkiye'nin son 16 yılının 8'inin ölüm orucu gündemi ile geçtiğini, böylesine ağır travmatik bir tablonun insani boyutundaki tüm gerçekliği Simurg filmi ile ortaya koymak istediğini ifade ederek şöyle konuştu:
“Küllerinden yeniden doğmanın hikayesidir. Efsaneye göre SiMURG, öleceği zaman, bir tür ateş olup kendi kendini yakan ve küllerinden yeniden doğan bir kuştur. Buradaki insanların hareket biçimlerine baktığınızda, cezaevinde ölmek yerine, kendini yok ederek var olmak istemişlerdir. Bu nedenle SiMURG adı benim açımdan bu işin ruhunu en iyi anlatan şeydi.”
Ölüm oruçlarının sonucu ortaya çıkan Korsakoff Hastalığı'na da vurgu yapmak istediğini belirten Karadağ, şunları söyledi: “Biz topluma Korsakoff hastalığının ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu da göstermek istiyoruz. Toplum olarak ne kadar tehlikeli bir şey yarattığımızı anlatmaya çalıştım. Herkes suçlu olabilir, herkes içeri girebilir, ama insanları bu hale getirmek çok farklı bir durum. Türkiye'de son 16 yılın 8 yılı ölüm oruçlarıyla geçmiş. insanları süresiz açlık grevine yatıracak politikalar üretmenin kimseye bir faydası yok.”
Simurg filmi, Adana, izmir ve istanbul'da birçok festivalde ödülleri aldı.