Kitabın önsözünü Recep Maraşlı yazmış. Dikkatlice okudum önsözü. Maraşlı, tam bir redaksiyon ustası. Kelimeleri inci gibi işlemesini bilen, fedakâr, çok sayıda işi bir arada yapma özelliğine sahip biri. 1970’li yılların sonlarında bu özelliklerinden dolayı öykündüğümüz bir siyasi şahsiyetti. Önsöz 10 sayfalık. Maraşlı’nın özelliğinden kaynaklı olsa gerek cezaevi sürecini 10 sayfada netleştiriyor, okuyucuyu kitabın tamamına odaklıyor.
Asıl konuşmamız gereken gündemimizdeki ölüm oruçlarına da dikkat çekiyor Recep Maraşlı. Gerçekleşen ölümler ve kalan kalıcı hasarlar konusu ise bugünkü eylemlere işaret etmesi açısından son derece önemli. Ocak 1984’te ‘Tek tip elbise’ dayatmasının kabul edilmemesiyle birlikte başlatılan ölüm oruçlarından söz ediyor.
Birebir yaşananları Recep Maraşlı’nın verdiği bilgilerle aktarmak istiyorum;
“Ölüm orucu 49 gün sürdü. Direniş Sıkıyönetim Adli Müşavirliği ve ailelerinde gözlemciliğinde bir anlaşma ile sonuçlandı. Diyarbakır 5 no’luda askeri kural, dayatma ve işkence dönemi sona ermiş oldu. ilk gruptan 11 kişi kalmıştı. Cemal Arat ve Orhan Keskin şehit oldular. Cemal Miran, Müslüm Elma, ben, Bişar Akbaş ve Hasan Hayri Aslan’ın durumlarımız kritikti ve felç geçirdik. Bunun kalıcı arızları oldu.
Recep Maraşlı 49’uncu gündeki kalıcı hasarlara dikkat çekiyor. Kendisi de dâhil söz ettiği kişiler hala o hasarlarla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. 2012 yılının Türkiye’sinde ölüm oruçları bugün 57’nci gün olarak tarih sayfalarındaki yerini alıyor. Eylemler bugün ölümsüz sona ermiş olsa dahi, birçok insan vücutlarında kalıcı hasarlarla yaşamlarını devam ettirecekler. Cezaevi koşulları o günkü koşullarla elbette ki değerlendirilmiyor. Zaten eylemcilerin talepleri arasında cezaevi koşulları ile ilgili bir madde de yok.
O gün savunma hakkının kullanılmasına Türkçe dahi izin verilmiyordu ki, taleplerden biri buydu. Aradan geçen zaman diliminde taleplerden biri Kürtçe savunma hakkı olarak karşımıza çıkıyor. Şimdi, bu talebin karşılanması yönünde çalışma var, büyük ihtimalle de devreye girecek. Bunun adı ‘Ben verdim’ olmayacağı gibi, iktidarın da kazanımı olarak kabul görmeyecektir. 57. gün veya daha da devam edecek olan ölüm orucu direnişinin kazancı olacaktır. Oysa ortak demokratik bir kazanım olarak halklarımızın tarihine yazılmış anayasal bir hak, ölümsüz, kalıcı hasarsız bir yaşamın övünülecek bir vizesi olabilirdi!