Hangi yönetim biçimi olursa olsun siyasal iktidarlar güçlendikçe kendi meşruiyetlerini topluma kabul ettirme çabalarını farklı yöntemlerle hayata geçirmeye çalışırlar. Ancak, o meşruiyetin toplumda kabul görüp ya da görmemiş olması, siyasal iktidarın doğru ya da yanlış olduğu anlamını da içinde barındırmaz.
iktidar ve muhalefetin, toplum yönetiminin söz konusu olduğu her alanda meşruiyet her zaman tartışmalıdır. Toplumların yönetimine aday olanların uygulamalarının doğruluğu, yanlışlığı her zaman gündem olmuştur. iktidarlar, kendi uygulamalarının tamamının doğruluğuna inanabilir, savunabilir, uğruna savaşabilir. Bu durum onların doğru ya da yanlış olduğu anlamını güçlendirmiyor.
Bu uygulamaları benimseyen, kabul eden, doğruluğuna inananlar kadar tersine bir durum da söz konusudur. Birileri de bunların doğruluğuna inanmayabilir, kabul etmeyebilir, benimsemeyebilir.
Bu nedenle; iktidarların yakaladığı gücü bırakmamak, devam ettirmek, toplumun büyük kesiminin verdiği desteği örnek göstererek, kendi inandığı meşruiyetinin varlığını ilelebet devam ettireceği anlamına gelmez.
iktidarlar ve yönetim biçimlerinin her konuda doğru yaptıkları inancı, meşruiyet ısrarları bir süre sonra ‘Meşruiyet krizine’ dönüşebilir. Krizlere rağmen meşruiyet inançları iktidarları bir süre sonra yönetilenlerle karşı karşıya getirebilir. Dünyanın tamamında bu tür örnekler vardır, yaşanmıştır, yaşanmaya devam edilecektir.
Yönetenlerin inandıkları meşruiyetlerini kayıp etmemek adına ısrarcı olmaları kadar muhalefetlerin de o meşruiyeti kabul etmemek, yanlışlarına karşı çıkma ısrarları, kendi meşruiyetlerini kabul ettirme çabası olarak yansıyabilir.
iki tarafında kendini haklı gördüğü meşruiyet olgusu, meşruiyet krizine dönüştüğünde, toplumsal patlamalara zemin hazırlayabilir. Mesele; kapıya dayanan krizin yaratacağı sonuçları nasıl görüp ya da görmediğimize bağlıdır. Görmemek, görmezden gelmek, ısrarcılığını kaba güç boyutlarına taşıyarak sürdürmek iktidarların o ana kadar ki meşruiyetine olan inancı da ortadan kaldırabilir. Artık son noktaya gelinmiştir, bu son nokta toplumsal çatışmadır.
Bunun olmaması için devreye girmesi gereken en doğru yol toplumsal uzlaşma yoludur. Toplumsal uzlaşmanın samimi bir şekilde devreye sokulması, muhaliflerle iktidarlar arasında verilmiş ortak kararlar, söz konusu meşruiyet krizinin sonlanmasına, iktidarların meşruiyetine katkı sağlayabilir.
Bütün bunlar olsa bile meşruiyet sonsuz bir doğru değildir, bütün yönetim biçimlerinde tartışmalıdır, çatışmalıdır. Bütün kesimler, inançlar, yönetim biçimleri kendi meşruiyetlerinin doğruluğuna inanır, onda ısrar eder.
O zaman meşruiyeti tartışmak ve çatıştırmaktan çok, her toplum kendi gerçeklerinden ve geleceğinden sorumlu ortak kararlar üzerinde uzlaşma tavrını içselleştirmeli mi?