Umut vakfı Türkiye’deki silah sayısı ile ilgili bir araştırma yapmış.
2,5 milyon ruhsatlı, 17 milyon ruhsatsız silah taşıyan varmış.
Yani her 4 kişiden birinde silah var.
Sivil silahlanma son 10 yılda 10 kat artış göstermiş.
Toplumun ‘At-Avrat-Silah’ kutsalı ile buluşan genetik bir ritüelin varlığından öte bir durum bu!
insanlar neden silahlanır, hangi gerekçe ile silah taşıma ya da bulundurma gereği hisseder?
Sanırım bireysel korunma içgüdüsünün ötesinde her an bir saldırıyla karşı karşıya kalınabileceği öngörüsünün baskın etkisiyle silah taşımaya gereksinim duyuluyor.
Umut vakfının araştırmasından çıkan özetin ‘güvensizlik’ olması ayrıca tartışılması gereken bir durum.
insanların yaşadıkları çevrede, ortamda kendilerini güvensiz olarak hissetmesinin karşılığı silaha başvurmaktan geçiyorsa, toplumdaki güven bunalımının zirve yaptığı yerdeyiz. Bu zirveden inişin tehlikelerini görmek ve ona göre tedbirler almakta geç kalınmamalıdır.
Mevcut ortam ve Türkiye'nin içinde olduğu ya da içine çekilmek istendiği güvensiz ortam nedeniyle insanlar bireysel korunma ihtiyacı duyuyor. Bireysel kaygılardan kaynaklı güven bunalımının toplumsal dönüşümünün bizi sürükleyeceği felaketi görmek, bunun tedbirlerini almak, bireyleri birbirlerine karşı güven duyacağı bir iklimle buluşturmak yönetim erkini elinde bulunduranların sorumluluğundadır.
-Bir ülkede Hukuk, Adalet, Yargıya, güvenlik güçlerine güven duyuluyorsa o ülkenin yurttaşları legal ya da illegal silahlanmayı neden düşünsün?
-Güçlü ordusu ve polis teşkilatı olan bir ülkenin yurttaşları hangi nedenden dolayı silahlanır?
Gibi soruları sık sık kendimize sormalıyız.
Son yıllardaki gelişmeler, devlet içindeki erk çatışmasının sonuçlarına baktığımızda, Adalet mekanizması ile birlikte ordu ve polis teşkilatında yaşananların yurttaşlarda yarattığı güvensizlik bireysel korunma içgüdüsünü geliştirdi. Özellikle 15 Temmuzdaki kalkışma sonrası bu içgüdünün daha da yükseldiğini görebiliyor ve algılayabiliyoruz.
Geleceği ile ilgili; ‘Ne olacak’ sorusunu soran toplumun Suriye ve Irak’taki mezhep savaşına olan tanıklığı da devreye girince güvensizlikle birlikte silahlanma içgüdüsü harekete geçiyor. Laik Cumhuriyetin yurttaşları olarak, bu güvensizliğin ve silahlanma içgüdüsünün bizleri Ortadoğu ülkelerine benzer bir konuma getireceğini hesaplamalıyız, buna izin vermemeliyiz.
Yönetim erkini ‘silahsızlanma’ konusunda aktif bir çalışmanın içine girmesini zorlamalı, bu konuda etkin kampanyalar gerçekleştirmeliyiz. Bu konuda yönetim erkinin ya da sivil kuruluşlarının bir pratiği yoksa Umut vakfının bu konuda yıllardır verdiği mücadele hepimiz için örnek olabilir.