“Çiçek Kar Altında Boy Atar” başlıklı yazım yayınlandıktan sonra birkaç telefon ve elektronik posta marifetiyle mektup aldım. Gelen telefon ve mektuplarda hem övgü var, hem eleştiri... Yazıma ilgi gösterip zaman ayırdıkları için, lütfedip düşüncelerini bildirdikleri için tüm okuyucularıma buradan teşekkürlerimi gönderiyorum. Hepinizin başım gözüm üstünde yeri var.
Gelen eleştirilerde çoğunlukla yazının biraz karamsar olduğu, günümüzdeki gelişmelerin örtük anlatıldığı veya yeterince açık yansıtılmadığı, “duygusal kopuş” konusunun ise benimsenmediği vs. belirtiliyor. Nurettin Değirmenci ve A.H.’den gelen mektuplarda ise farklı yorum ve tespitlerle yazıma düşünsel katkı sunulmak istenmiş. Bu nedenle bu mektupları sırasıyla paylaşmak istiyorum.
Nurettin Değirmenci’den Gelen Mektup:
«Sevgili Müslüm, 11-01-2017
Son iki yazın bana saygıdeğer Parvus Efendi’yi hatırlatıyor.
Parvus Efendi, istanbul’un bir köşesinde, derin düşüncelere dalar; Osmanlı’nın, batmış-çökmüş ekonomisi üzerinde kafa yorar… O devirde hareminde cariyeleri ile yatan, yemek masalarında eksikleri olmayan vezirler ise entrika-kurnazlık-komplo ile yönetimlerini sürdürmeye çalışırlardı.
Günümüzde, Parvus Efendi’nin, “Türkiye’nin Mali Tutsaklığı” adında bir eseri var, ama vezirlerin, aslanlar gibi, geriye bıraktıkları tek bir ize rastlanmıyor.
Çevrendeki demokrat, onurlu, gerçeklerden korkmayan, adaletli olmaya çalışan, toplumuna borcu olduğunu bilen… insanlar acı çekiyor, hapishanelerde yatıyor; yalancı, düzenbaz, kişiliğini ve insanlığını inkâr edenler ise lüks yaşam sürmek için olmadık şaklabanlıklar yapıyor.
Böylesi bir ülkede mutlu yaşamak için toplumun dışında kalmak, karanlıklarda yaşamak, inziva yaşamı sürdürmek ile mümkündür. Diğer bir ifadeyle, bakan kör, işiten sağır, susan lal olmak gerekir.
Bizler, sahip olduğumuz kavramlar ve kişiliğimiz ile hep bu toplum yönetiminin dışında kaldık. Doğrusunu istersen toplum yönetimine dâhil olmak da istemedik. Kişiliğini kaybetmeden bu toplumun yönetimine girmek oldukça zor gözüküyor. Günümüzde ise yönetime katılanların kul olmaları birinci koşul oluyor.
Kul en aşağı insan seviyesidir. Kuldan biraz daha değerli köleler olur. Bazı köleler, fiziksel olarak bağımlı, bellek olarak özgür olur. Kul, fiziksel ve ruhsal olarak bağımlı olur. Serf, köleden daha iyi yaşam sürer. Kıtlık içinde ailesi ile sürünür.
Bu aşamalardan sonra insan ve özgür insan seviyeleri gelir. Özgür bir insanın kul olması, bana göre, ölmesinden daha kötüdür.
Yalan söyleyen, gerçekleri inkâr eden, adaletli olmayan özgür birey olamaz. Kuşkusuz, Görecelilik Yasası gereği, mutlak gerçek, mutlak doğru, mutlak adalet doğaya aittir. insanlar, sınırlı bilgileri nedeniyle, istemeden, gerçeklerden, adaletten, doğrulardan uzaklaşabilirler. Konumuz, insanların gözünün içine bakarak gerçekleri saklamak, doğrulardan kaçmak, adaletten uzaklaşmadır.
Gerçek, doğru, adalet insanları kalıcı ve eskimeyen güzelliğe ulaştırır.
Bunların dışında doğal sevgi, cesaret, umut yaşamak ile ilgili; öfke, korku, umutsuzluk yok olma ile ilgili olup; her iki küme de doğanın canlılara hediyesidir.
Kavramlarla ilgili sevgi, cesaret, umut ile öfke, korku, umutsuzluk sadece insanlar içindir.
Sürekli öfkeli seslerin-görüntülerin, korkunun-tehditlerin ve umutsuzluğun savrulduğu bir ülkede yaşarken; sevgiden, cesaret ve umuttan uzaklaşmak normaldir. Önemli olan sevgiyi, cesareti ve umudu kaybetmemektir.
işin acıklı tarafı, Parvus Efendi gibi gerçekleri bir parça görüp toplumun dışına itilenler, kullara acıyor ve acı çekiyorlar. Kullar ise günübirlik yaşamları, bakan ama görmeyen gözleri, işiten ama anlamayan kulakları, kuşlara benzer çıkardıkları sesler ile oldukça mutlu gözüküyorlar. Yönetimdeki kullar, lüks yaşantıları; yönetilen kullar, çıkardıkları ezber sözcükleri ile övünüyorlar. Her iki kul kümesi, kuş sesleri benzer sözcükleri, düşünenlerin çıkarmasını bekliyorlar.
Sağlıklı ve mutlu günler diliyor, sizleri öpüyorum.
Nurettin Değirmenci»
NOT: A.H.’den gelen mektup haftaya...
e-posta: muslum.uzulmez@gmail.com web:
http://www.uzulmez.info/muslum