Cuma günü, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününü kutlamaya başlayacağız. Kutlamalar şimdiden başladı. Kutlamalarımızın içi boş, yalnızca kutlamadan ibaret olmaması için biz eşlere, erkek kardeşlere, abilere, babalara, hatta anne ve babalara, dedelere; eşlerimiz ve kızlarımız, kız kardeşlerimiz, ablalarımız, annelerimiz için yardım ve destek gereklidir.
Şunu unutmayalım:
Kadınları çalışıp üretmeyen ve özgür olmayan bir toplum hiçbir zaman zenginleşemez. Hep geriden gelmeye, ezilmeye, hor görülmeye, sömürülmeye mahkumdur. Uysal uysal evde oturan kadın kendi mutsuzluğunun ve toplum mutsuzluğunun kaynağıdır.
8 Mart nedeni ile yazımızın konusu kadın ve kızlarımız.
--- Kızlarımızı mal, meta olarak görmemeliyiz. Biz erklerle-fiziki farklılık dışında- insan olarak her alanda eşit görmeliyiz. "Kız isteme, kız alma, kız verme" gibi yılların, hem de bin yılların kötü alışkanlığı mı dersiniz, inanç, töre, gelenek mi dersiniz, ne derseniz deyin bu ilkelliği, sıradanlığı, çirkinliği bırakmalıyız. Öğretmen arkadaşlarıma, yakınlarıma, öğrencilerime "kız istedim" ve kızımı da "verdim".--Bu işi hüzünlenerek yaptım. Hüznümü de şiir okuyarak dile getirdim.
Okuduğum şiiri yazımın sonunda siz değerli okuyucularımla paylaştım.--Bu sözcükleri tırnak içinde yazarken dahi rahatsız oluyorum. Derim ki ey anne babalar, abiler, dedeler... Gelin bu "Allah'ın emri, peygamberin kavli (oluru, izni) ile" klasik " "kız isteme", " kız alıp verme" ritüelini terk edelim. Bu durum kızlarımızı üzüyor, incitiyor, onları küçük düşürüyor.
Peki nasıl yapalım derseniz benim önerim şu: Önce tanış olalım, aile fertlerini tanıştıralım derim.
Gençler tanışıp evlenmek istiyorlarsa erkeğin ailesi kızın ailesi ile tanışmaya gider (bu üstünlük değil, sadece centilmenlik gereği olmalı) ve erkeğin annesi veya babası, aileye hitaben "genç kızımız (...) ile oğlumuz (...) tanışıp hayatlarında yeni bir dönemi birlikte başlatmak istiyorlar. Burada bulunmamızın, evinize gelmemizin sebebi de budur. Bizleri kabul ettiğiniz için sizlere ve değerli ailenize teşekkür ederiz. Gençler tanışıp birbirlerini sevmişler; bizlere düşen görev onların yanında durarak onlara maddi ve manevi destek olmaktır. Biz ailecek buna hazırız. Eğer sizler de hazır iseniz bunun planlamasını yapabiliriz." Sonra sözü kız tarafına bırakır. Kız tarafının konuşması olumlu olursa söz, nişan, düğün için plan yapılır ve yemekle sohbete geçilir. Kız tarafının tepkisi olumsuz olursa uzlaşı aranır. Uzlaşma sağlanmazsa müsaade istenilip dostça ayrılılır.
Doğru olan budur derim.
Dikkat edersiniz burada "isteme, alıp verme, alıp götürme" yok.
Bir an tersini düşünelim. Neden kız tarafı erkek tarafını "istemeye" gitmiyor?
Olur mu hocam demeyin. Nasrettin Hoca'nın komşusuna "kazanın doğurduğuna inanıyorsun da kazanın öldüğüne neden inanmıyorsun?" dediği fıkrasındaki gibi "kız isteme" oluyor da "erkek isteme" neden olmuyor?, derim.
Demek ki, erkek egemen bir anlayışla yetişmişiz.
Yılların alışkanlığı bu.
--- Biz erkekler, hiç evlenmemiş kızlara veya kadınlara "kalık" veya "geçmiş" diyoruz. Bu sözcükleri hiç evlenmeyen erkler için kullanıyor muyuz? Hayır. Peki neden kızlarımız için kullanıyoruz? Bu yakıştırma/aşağılama biz erkeklere yakışıyor mu? Bence yakışmıyor.
---Miras bölüşülürken kız kardeş veya ablalarımıza pay vermiyor, ya da çok az veriyoruz. Bazı ailelerimiz de şerri hukuka uygun, erkeğe düşen payın yarısını kızlarına veriyor. Peki bu yaptığımız doğru, adil midir? Tabii ki değil. Yaptığımız uygulama yanlıştır. Ne insan haklarına, ne baba evlat, ne de abi kardeş veya abla kardeş ilişkisine uygundur.
Ne demişler: "Ölüm hak, miras helâldır."
Şunu sorsak haksız olur muyuz:
Bu helâllık yalnız erkeklere mi düşüyor?
Bu yaptığımız sadece ve sadece ayrımcılık, haksızlıktır.
--- Başka bir geriliğimiz de (erkekler için) kadınlarımıza ve kızlarımıza uyguladığımız sözlü ve fiili şiddettir. Şiddetin dozu zaman zaman ölüme kadar gidiyor. Tüm bunlar, uygar insanlar olamamanın, kadınları ve kızlarımızı meta, tapulu malımız olarak görme sonuçlarıdır. Koca koca adamlar, bir eşi, bir kadını, bir genç kızı dövmekten, öldürmekten hicap duymuyor. Hayatı hem kendimize hem de onlara zindan ediyoruz.
Bu konuda toplum olarak çok duyarlı olmalı, kararlı bir şekilde zorbalığa ve şiddete karşı çıkmalıyız.
Bu anlattıklarım toplumumuz, inancımız ve devletimizin ideolojik yapısı ile ilgilidir. Yani bizlerle/bizimle ilgilidir.Toplum olarak kendimizle yüzleşmeli, inancımızı ve devletimizi sorgulamalıyız.
Laik, çoğulcu, demokratik, sivil bir anayasanın olduğu ideolojik olmayan devlette; seküler bir yaşamı yaşayan, demokratik, çoğulcu toplumlarda, kadınlara yapılan haksızlıklar ve uygulanan şiddetin bu kadar fazla olmadığı bir gerçek.
Anne -babalar erkek çocukları olduğunda/doğduğunda erkek çocuklarına özel önem verip "erkek olma halini" abartmasa, kız çocukları ile eşit görse ve erkek çocuklarının "erkekliğini" sünnet ve şaşalı/abartılı sünnet düğünü ile yüceltmese toplumumuz daha demokratik, eşitlikçi ve barışçıl bir toplum olur. Yukarıdaki sıraladığımız sorunlar da asgariye iner. Biz olmazsak kadınlar, kadınlar olmazsa biz erkekler olmayız. Kadınlarımız, kızlarımız olmazsa biz erkekler ne işe yararız hiç düşündünüz mü? Onlar ve biz, bir elmanın iki parçası gibiyiz. Hele bilgi, bilişim, iletişim, internet, yapay zeka, ulaşım ve yazılımın günlük yaşamımızda belirleyici olmaya başladığı yeni dijital ekonomik dönemde, erkeğin pazu gücü artık kendi başına bir işe yaramıyor. Kol, beden gücünün yerini zeka, bilgi aldı. Bu da biz erkeklerde olduğu kadar kadınlarda da fazlasıyla var. Erkek olan değil, zeki olan öne geçiyor. İşte eşitlikte burada başlıyor.
Devran dönüyor.
Hayat da devam ediyor.
Bilmem kaçıncı kez,
Bahar yine geldi.
Erikler ve badem ağaçları çiçek açtı.
Erik çiçeği kadar narin, badem ağacı kadar sağlam kadınlarımıza, kızlarımıza kıymayın efendiler, ey adamlar!
Kadınlardan daha fazla biz erkekler, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününde duyarlı olmalıyız. Yukarıda yazdığım sorunlara erkekler olarak kadınlardan daha fazla sahip çıkıp çözmeye gayret etmeliyiz.
Değişim iyidir.
Hayatı devam ettirir ve güzelleştirir.
Erkekler olarak olumlu yönde değişelim. Kemikleşmiş alışkanlıklarımızı bırakıp
hep birlikte hayatımızı güzelleştirelim derim.
Tüm onurlu, hırsız ve ahlâk düşkünü olmayan güzel kadınlarımızın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü kutlu olsun.
Not:
İşte kızımın "istenme" ritüelinde okuduğum ABD'li şair EE Cummings'in 'Kalbini Yanımda Taşıyorum' şiiri. Bu şiiri, 'Yerinde Olsam' filmini izlerken dinlediğimde duygulanıp etkilenmiştim. Kızımın "istenilmesi" esnasında aklıma geldi ve duygulanıp bu şiiri okudum. Kızım, sevgimizden ve sevincimizden ağladı. Duygusal bir ortam oluştu. Ben de ileri derecede duygulandım!
Kalbini yanımda taşıyorum
Seni kalbimde taşıyorum
Ve hiç şüphem yok ki nereye gidersem gideyim
Sen de benimle geliyorsun
Ve bir başıma yaptığım her şeyi aslında
Sen de benimle yapıyorsun
Kaderden korkmuyorum
Çünkü sen benim kaderimsin
Dünyayı istemem
Çünkü güzelim
Benim dünyam sensin
Gerçeğimsin...
İşte kimsenin bilmediği derin sırrım
İşte köklerin kökü, göklerin göğü
Ve hayat denen gökler ve kökler
Ruhun alabileceğinden daha çok büyüyebilen
Aklın saklayabileceğinden
Bu yıldızları birbirinden ayrı tutabilen mucize
Kalbini yanımda taşıyorum ve seni kalbimde taşıyorum..