"Öfkeyle değil, gülmeyle öldürür insan. Hadi, öldürelim ağırlığın ruhunu!" Friedrich Nietzsche.
Hüzünlenmek insanî bir duygudur. Sevdiğim, bende anısı olan türküleri yalnız kaldığım zaman, sessiz bir ortamda dinler, hüzünlenir, kendim de türküyü mırıldanır, duygu yüklü anlar yaşar; çok değil sevdiğim türküyü bir iki defa dinledikten sonra sakinleşir, rahatlarım.
Geçenlerde Yavuz Bingöl'ün söylediği "Bulutlar yoldaşın olsun...Turnalara tutun da gel." türküsünü dinlerken derin bir hüzne daldım, sonra birden kendi kendime gülümse dedim. Güldüm ve duygu yüklü hüzünlü ortamdan çıktım. Aklıma Kemal Burkay'ın "Gülümse" şiiri ve onunla ilgili anım geldi. Bu yazımda "Gülümse" ile ilgili anımı ve o güzelim şiiri sizlerle paylaşmak istedim.
Sakin, mütevazı insanları severim. Sanırım bu insanların sakinliği, eğitimli, kültürlü, bilgili olmalarından kaynaklanıyor. Olgun başak misali. Örneğin Kemal Burkay ve Sarı Hoca İsmail Beşikçi gibi, biri Kürt diğeri Türk iki değerli aydın.
Fikirlerinin düşünsel gelişimim üzerindeki, Kürtleri ve Kürt meselesini tanımamdaki etkisi hayli fazladır. Kendilerine teşekkür ediyorum. İki değerli aydınımıza selam, sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.
Ayrıca Kemal Burkay'ın, "Gülümse" şiirinin yeri, kıymeti, benim için bir başkadır. Nedenini aşağıda anlatacağım.
Aydın ve siyasetçilerin siyasi düşüncelerine, siyasi yazı, tez ve tahlillerine katılmak zorunda değiliz. Arı, binbir çiçekten polen, sıvı alır, bal yapar misali; bizler de her yazardan, siyasiden fikir alır sentez yapar bal tadında bilgi ediniriz. (Ne putlaştırma, ne yazılan söylenen her sözü kutsama) O nedenle aydın ve yazarlara, siyasilere karşı kin ve nefret söylemini, zehirli sözcükleri elimizin tersi ile bir kenara itmeliyiz. Aydına, dürüst siyasilere düşmanlık, karanlığı kabullenmek değil mi? Aydın, yazar, siyasetçilerin kendi kişiliklerini, özel yaşamlarını değil; fikirlerini, düşünce ve eserlerini tartışmalı; aklımıza yatan düşünceleri seçip almalıyız.Her şair, yazar, sanatçı; hatta ırkçı, dinci olmayan siyasetçiler bizim fikri zenginliğimizdir.
Demokrat olunmalı, demokratik kültürü oluşturmalıyız; demokrasinin uzlaşma, hoşgörü, tahammül rejimi olduğunu unutmamalıyız. Aydın, sanatçı, yazar, temiz siyasetçinin hele hele liderlerin bu topraklarda kolay yetişmediğini yaşayarak görüyor, biliyoruz. Liderlik ayrı bir yetenek: keskin öngörü, kararlılık, cesaret, zor zamanlarda karar verebilme, örgütleme yetisi ve yaratıcılık gerektirir; yazarlık, şairlik ayrı bir ruh yapısı ve bilgelik ister. Genellikle liderlik ve bilgeliği (aydın olmayı) birbirine karıştırıyoruz. Nasıl ki Sezar'ın hakkı Sezar'a ise, siyasetçi liderin hakkı siyasetçi lidere, bilgenin (aydının) hakkı da bilgeye verilmeli.
Yıl 2008, İstanbul Kadıköy'de Hüseyin Ayaz İlköğretim Okulu'nda, matematik öğretmeni olarak görev yapıyorum. Müdürümüz demokrat kişiliği ile sevdiğim; zamansız kaybettiğimiz güzel insan, demokrat yönetici Mevlüt Yüksel; müdür yardımcıları: Zühriye Bütün ve Jülide Kentsü; idareciler okulda, okul adına, okul dergisi çıkarma kararı veriyor. Türkçe öğretmenleri Satiye Mutlu, Şennur Belgin, rehber öğretmeni Hatice İlba'nın da içinde olduğu yazı kurulu oluşturuluyor. Yazı kurulu derginin ismini koymak için, öğretmen ve öğrencilerden isim istiyor. İsim arayışı birkaç gün sürdükten sonra bir ara teneffüste Satiye öğretmen benden, (devamlı yanımda, kitap taşıyıp okuduğum; sanat ve edebiyatla ilgilendiğim için) özel olarak isim istedi. "Tamam hocam" dedim, derse girdim. Öğrencilerimle matematik konumuzu işledik. Konu bitti, öğrencilerime ders kitabından alıştırma yapma ödevi verdim. Zilin çalmasına on, on beş dakika var. Kafamda dergi için isim dönüp duruyor. Birden çocuk, okul, çocukların neşesi, gülümsemesi sevimli halleri aklıma geldi ve gözümde canlandı. Kendi kendime buldum; gülerek "gülümse" dedim. Sanırım, Kemal Burkay'ın "Gülümse" şiiri, aklıma geldi.
Gülümseme ve çocuk. Ne harika isim dedim kendi kendime!
Dersten çıktık, öğretmenler odasında Türkçe öğretmeni Satiye öğretmene "gülümse" dedim. Önce anlamadı, sonra derginin ismi "Gülümse" olsun dedim. Okul ve çocukların gülümsemesi diye açıklama yaptım. Satiye öğretmen gülerek "çok iyi, çok güzel, oyum gülümsemeden yana olacak, kurula götüreceğim" dedi.
Sonuçta kurul, gelen isimlerin içinden "Gülümse" ismini seçti. Dergi birkaç yıl çıktı, Jülide öğretmen ve yetkili öğrenci ailecek bizimle röportaj da yaptı. Dergi başarılı bir okul dergisi oldu. Örnekleri kitaplığımda var.
"En iyisi sevinmeyi öğrenelim, böylece başkalarına acı vermeyi ve acıları düşünmeyi unuturuz."
Bizi karamsal kılan üzerimizdeki miskin ruhu, severek ve gülümseyerek, xiş/hış edip öldürmeliyiz.
Neyi seveceğiz?
Hayatı, hayatın güzelliklerini.
Neyi xiş/hış edip öldüreceğiz?
Miskin, ruhani, işe yaramaz, pırıl pırıl zekamızı ve yaratıcılığımızı donduran, hiçleştiren ruhumuzu.
Haydi şahlan, kaldır başını önünden, dik tut başını; kalk ayağa yürü üstüne tembel, karamsal işe yaramaz ruhunun; bırak mıymıntılığı. Ölü değil canlı ol! Gülümse!
At üzerinden döküntü, miskin ruh yapısını. Bahar ol, deniz ol, dağların doruğu, akan güçlü şelalenin sesi; gecenin karanlığında, karanlığı dağıtan anamın kutsal ayı, bize hayat veren güneşimiz ol! Bırak karamsar olmayı; hırpani, döküntü, miskin ruhani ruh yapısını; çocukların gülen yüzü; sevgilinin gülümseyen hayat dolu gülüşü; yeniden "aşkın yüzü" ol!
Ne olursun gülümse! Gülümse ki hayatımız bahar gibi yeni baştan dirilip canlansın. Tutulan güneşimiz aydınlığa çıksın; hayat damarlarımızı kurutan, soluk almamızı önleyen bu karanlık dönem de inine çekilsin.
Geçmişte birlikte çalıştığımız idareci, öğretmen arkadaşlarımı sevgi ve saygı ile anarak yazımı Kemal Burkay'ın o güzelim gülümse şiiri ile bitirmek istiyorum.
GÜLÜMSE
Hadi gülümse bulutlar gitsin
İşçiler iyi çalışsın, gülümse
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok
Çakıltaşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyor musun
Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm
Tüm şehir bana küskün
Bir kedim bile yok anlıyor musun
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.
Kemal BURKAY