Beşir Doğan yaşama enerjisi tükenince her şeye elveda deyip aramızdan ayrıldı. Ölüm de doğum gibi hayata aittir. İnsan kendi kaderini yaşamaktan kaçınamaz. Yoldaşım Beşir Hocamla birlikte olduğum çok anlar ve anılarım var. Bu nedenle, devrimci olma şerefine ermiş olanlardan biri olan Beşir Doğan’ı hoşgörünüze sığınarak biraz anlatmak istiyorum.
Mehmet Beşir Doğan, 1954 doğumlu olup Diyarbakır Merkez Güzelköy nüfusuna kayıtlıdır. Öğretmendi. Diyarbakır Dibek köyünde öğretmenlik yaparken 3 Kasım 1982’de gözaltına alındı, sorguda ağır işkenceler gördü, çıkarıldığı mahkemece 15 Aralık 1982 tarihinde tutuklanıp lanet olası Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi’ne gönderildi. Burada, baskıların en yoğun olduğu dönemde, yaklaşık iki yıl tutuklu kaldı. T.C. Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı I Numaralı Askeri Mahkemesi tarafından TKP, İGD, TÖB-DER üyesi olmaktan, TCK’nun o zamanlar çok ünlü olan 141-142. maddelerinden yargılandı. İki yılın ardından 8 Haziran 1984’te mahkemece tahliye edildi.
Beşir Doğan, TKP üyesiydi. Bildiğim kadarıyla Mehmet Çakmak (1952-1978) tarafından partilenmiştir. Parti ismi Davut Melengaz’dı. Partili olmadan önce, 1975 Lice depremi sonrasında, Lice TÖB-DER Şubesi’nce haftalık olarak yayımlanan ve yazı kurulunda Mehmet Çakmak, Beşir Doğan, Meki Dalaban, Baki Kaymak vb. bulunduğu Deprem Bülteni’nde siyasi yazılar yazıyordu. 1978 yılında partilendi. 12 Eylül sonrası TKP il ve yöre komitelerini dağıttı, tekli ilişki içerisinde faaliyetlerini sürdürmeye başladı. Bu dönemde, Diyarbakır ve çevresindekilerle ilişkiyi sürdürme sorumluluğu bana verildi, ilişkiler benim üzerimden yapılmaya başlandı. Bu yeni yapılanmanın gereği olarak Lice’yle ilişkileri Beşir Hocamla sürdürdüm. O zor günlerde, anılarla dolu sevgi saygı temelinde ortak güzel çalışmalarımız oldu. Beşir Hocam, Kürt ulusal değerlerine sahip inanmış bir komünistti: Dürüst, fedakâr ve çalışkandı.
Sorguda da birlikteydik. Ben sorgudayken Beşir Hocayı getirdiler. Soruşturmada ne o benim, ne de ben onun ismini verdim. İşkenceler karşısında yılmadı, teslim olmadı. Bazı şeyleri kabul eden veya etmek zorunda kalanlarla yüzleştirildiğinde de onurlu duruşunu sürdürdü, sürdürmeye çalıştı. Sorguda hep iletişim içinde olduk. Bir yolunu bulup mutlaka haberleşirdik. O günlere dair, yıllar sonra, bana gönderdiği mektubun bir bölümünü o günlerin bir nişanesi olarak paylaşmak istiyorum (5 Nisan 2011):
“İşkenceler alabildiğine acımasız bir şekilde devam ediyordu. İşkencedeki bağrışmalar, insani ihtiyaçlar için söz almalar en iyi iletişim biçimiydi. Müslüm arkadaşım bu yöntemle gözleri bağlı olan bütün arkadaşlara çeşitli yöntemlerle, bahanelerle mutlaka ulaşırdı. Bu arkadaşımın iletilmesi gereken mesajlar için ne kadar dayak yediğini hiç unutamam. TKP’den yargılanan insanların çoğu bunu bilir. Yarınlar Bizimdir Yoldaşlar adlı kitabı kaleme alan Portekiz Komünist Partisi Genel Sekreteri Alvaro Cunhal’ın kitabında yer alan Vaz isimli parti yöre sekreterinin gizli koşullarda nasıl çalıştığını, insanlara nasıl ulaşıldığını, nasıl yaratıcı yöntemlerle insanları mücadeleye kazandırdığını bilirler. İşte Müslüm Üzülmez arkadaşımın soruşturmadaki tutarlı tutumu, her türlü baskı ve dayağa rağmen gösterdiği fedakârlık ve performans bana Vaz’ı hatırlattı. O, olağanüstü koşullarda tüm arkadaşlara bir moral kaynağıydı.” (Bkz. Müslüm Üzülmez, Yoldaş Koçero, TÜSTAV Yayınları, s.116)
Beşir Hocamla cezaevinde de birlikteydik. Gerçi hiç aynı koğuş veya hücrelerde birlikte bulunmadık ama hep dolaylı yollardan birbirimizi sorar, gözler ve moralimizi yüksek tutmaya çalışarak haberleşirdik. Onurluydu; cezaevinde ruhunu teslim edenlerden olmadı, her zaman direnenlerin safında oldu. 5 Eylül 1983 ve Ocak 1984 Diyarbakır Cezaevi’nde gerçekleşen kitlesel direnişlerde, “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek”tir diyenlerle birlikte oldu.
Yargılandığımız “T.K.P Örgütü” (Esas No: 1981/260, Karar No: /1984/188) davasından da 1984’te yine birlikte tahliye olduk. Cezaevinde çıkartılıp siyasi şubede parmak izi ve fotoğraf çekimi yapıldıktan sonra serbest bırakıldık. O Diyarbakır’da kendi evine, ben Ergani’de babamlara gittim. Sonra da İstanbul’a…
Hatırladığım kadarıyla cezaevinden çıktıktan sonra iş yoğunluğundan dolayı aktif siyasi bir çalışmanın içinde olmadı, sadece Diyarbakır’da TBKP kuruluş çalışmalarına aktif bir şekilde olmasa da katıldı. Sonrasında ise hiçbir siyasi yapı içerisinde yer almadı. Daha çok Diyarbakır’da ticaret ve imalata yöneldi. Çiftçilik, değirmencilik, kum ocağı işletmeciliği, araba jantı imalatı gibi işlere girişti ve başarılı da oldu: Çalışkan oluşuna ilave olarak yaratıcı ve üretken bir yapısı vardı.
Dediğim gibi cezaevi sonrası aktif bir şekilde siyasi çalışmaların içinde olmadı. Ama Kürdî ve demokratik değerlerini hep korudu. Kürt halkının demokratik zeminde verdiği mücadelenin her zaman yanında oldu. Arkadaşlarının Beşir Hocası olarak eski yoldaşlarıyla hep ilişkilerini sürdürdü. Benimle ilişkisi zaten çok farklıydı, her durumda hep haberleşirdik. İmkânlarımız elverdiğinde, o İstanbul’a geldiğinde bana uğrar, ben Diyarbakır’a gittiğimde ona uğrardım.
Beşir Doğan, Salih Şimşek ve Cumali Eşsizoğlu. 22 Haziran 2024. Beşir Hocanın köyü.
Son görüşmemizi 12 Temmuz 2024’te mobil telefonla yaptık. Salih Şimşek arkadaşımız Ayvalık’a gelmesi nedeniyle Ayvalık Öğretmenevi’nde 15’e yakın arkadaş buluştuk. Sağ olsun Baki Kaymak arkadaşımız mobil telefonla Beşir Hocamızı aradı. Arkadaşların çoğu Beşir Hocayla tek tek görüştü, selam ve iyi dileklerini gönderdiler. Tabi konuşmalar tek taraflıydı, Beşir Hoca uzun bir zamandır konuşma yetisini yitirdiği için… Bu toplu görüşmede kanımca en son ben görüştüm, selam ve iyi dileklerimi gönderdim. Ben konuşurken yüzü gülüyordu ama gözlerinde derin bir hüzün vardı. Çok duygulandı her halinden belliydi.
Dünya tatlısı arkadaşımın sağlığı iyi değildi, gırtlak kanseriydi. Dert götüresi dertten uzun bir süre tedavi gördü. Birçok cerrahi operasyon geçirdi. Sonraları sesini yetirdi. Ve en nihayetinde de, yoldaşım 1 Ağustos 2024’de Perşembe gününün sabahı her şey buraya kadar deyip gözlerini kapadı.
Ölüm, yaşanacak günün kalmaması, her şeyin bitişi, geri dönüşü olmayan bir sondur. Bir daha onu göremeyeceğiz. O şimdi doğa ananın bağrında her şeyden azade uyuyor.
Sevgili eşi Pakize’ye, çocukları Zozan, Roza, Evindar ve Barış’a, dostlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Acınız acımdır. Anıları anılarda yaşasın…
3 Ağustos 2024/Ayvalık