Advert
GARBİYATÇILIK
Abdurrahman Üzülmez

GARBİYATÇILIK

Bu içerik 689 kez okundu.

“Hayvanların dünyasında” diyor Thomas Szasz “birini yemek veya biri tarafından yenilmek kuralı geçerlidir; insanlar dünyasında ise birini tanımlamak veya biri tarafından tanımlanmaktır”[1]. Bir(iler)ini tanımlamak demek onun/onların üzerinde tahakküm kurmak demektir. Fransız filozof M. Foucault’nun söylem (discourse) kavramıyla vurguladığı da bu iktidar ilişkileridir.

Şarkiyatçılık (orientalism) Batı’nın Doğu (Batı dışı toplumlar) üzerinde hakimiyet kurmasına hizmet eden bir disiplindir. Şarkiyatçılık tabiri resmi isim olarak 1970’lerin başına kadar kullanılmaya devam etmiştir. 1978 yılında Edward Said[2] şarkiyatçılığa ilişkin ünlü esrini yayınlamıştır. Said şarkiyatçılığı “Doğu”nun belli kalıplara sokarak ‘Batı’sının ötekisi’ olarak kurguladığını ifade etmiştir. Bu Doğu üzerinde tahakküm kurmanın bir yöntemidir.

Her şey zıddıyla kaimdir. Şarkiyatçılık varsa onun karşıtının da olması gerekir. Nedir karşıtı o zaman? Garbiyatçılık (occidentalism). Yani Batı’yı ‘Doğu’nun ötekisi’ olarak kalıba döken bir disiplin. Var mı böyle bir disiplin? Bildiğim kadarıyla yok. Hatta Said’in adı geçen eseri Türkçeye çevrildikten sonra (1980’li yıllarda) ulusal nitelikteki süreli yayınlarda bu konu da gündeme gelmişti. Bunu gündeme getiren en önemli kişi Cemil Meriç’ti. Meriç bir taraftan şarkiyatçılığı eleştirirken, diğer taraftan şarkiyatçılığa yapılan aşırı eleştirileri de eleştirmişti. Asıl sorulması gerekenin ‘niçin bir garbiyatçılık yok?’ sorusu olduğuna dikkat çekmişti. Daha önemlisi Meriç şarkiyatçılığa yapılacak eleştirilerin dozunu kaçırmasının mahzurunu şöyle ifade etmişti: “[Edward] Said’in tahlilleri sınırlarına götürülürse, [Stalin dönemi Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin propaganda ve ajitasyondan sorumlu Siyasi Büro üyesi Andrey A.] Jdanov’unkine benzeyen yanlış hükme varılabilir. Burjuva ilmi, proleter ilmi gibi mübalağalı tasnifler çıkabilir ortaya. Nitekim zencilerin ilmi ile beyazların ilmini birbirinden ayıran birçok ‘kontestaterler’ [siz ‘putkırıcılar’ olarak okuyun AÜ] görülmüştür. Nice aydınlar, sömürge ilmi ile emperyalistlerin ilmi diye iki ayrı ilimden söz etmeye başladılar. Yanlış ve tehlikeli bir yol.”[3]

Yapı Kredi Yayınları’nın “cogito” dizisinden çıkan kitaplardan birinin ismi: “Garbiyatçılık”. Yazarları, Ian Buruma ve Avishai Margalit.[4] Hem ismi hem başlangıcı tam Amerikan tarzı. Türkçe ismi de orijinal ismin tam tercümesi. 1942 yılında Japonya’nın Pearl Harbor saldırısından sonra bir grup seçkin Japon akademisyen ve aydınının Kyoto kentinde bir konferans yaptılar. Konferansın ismi “Modern Nasıl Alt Edilir?”di. Konferans bu aydınların milliyetçilik gösterilerine ve Batı’ya karşı düşmanlık kusulan bir mecraya dönüşmüş. Kitabın bu olayın hikâyesi ile açılması içeriği konusunda da yeterli fikir veriyor. Sanki başka türlüsü mümkündü. Japonya başta ABD olmak üzere Batı dünyasının büyük güçleri ile savaş halindeyken Japon aydınları ne yapabilirdi? Susmak ya da Batı düşmanlığı yapmaktan başka.

Kitabın alt-başlığında da ifade edildiği gibi Doğu’da ‘Batı düşmanlığı’ fikri inceleniyor. Ne var bunda denilebilir. Tabi ki batı düşmanlığı da doğu düşmanlığı da bir kitaba konu olabilir. Sosyal bilimlerin yöntemlerinden yararlanılarak incelebilir. Ama böyle bir kitaba niçin “garbiyatçılık” (occidentalism) ismi verilir? Düşününüz Orientalism’in (şarkiyatçılığın) temsilcileri Silvestre de Scay, Julius Welhausen, Joseph Schacht, Louis Massignon, Ignaz Goldziher, Hamilton A. R. Gibb, W. Barthold, Maxim Rodinson, W. Mongomery Watt, Bernard Lewis gibi büyük alimler. Bu alimler İslamiyatçı ya da Türkolog. Hiçbirinin ismini bilmediğim Hindolog, Sinolog ve diğer -olog müsteşrikler de cabası. Müsteşrikler Doğu dünyası, dilleri, dinleri, kültürleri, edebiyatları tarihleri üzerine önemli çalışmalar yapmıştır, birçoğu bugün dahi değerini koruyan eserler vermiş alimlerdir. Doğaldır ki garbiyatçılardan da bahsedilecekse Batı dünyası, dilleri, dinleri, kültürü, edebiyatı vs. hakkında eserler vermiş, Batı’yı çalıştıkları disiplinin nesnesi haline getirmiş alimlerin çalışmalarından bahsetmeli değil mi? Ama öyle değil. Kitapta “Batı”yı çalışan hiçbir alimin ismi geçmiyor. Kimin ismi geçiyor peki? Avrupa dışı toplumlardaki “Batı karşıtı” çeşitli aydın, ideolog, militan ve hatta radikal örgütlerin ismi.

Burada düşünelim, demek ki Doğu dünyasında böyle alimler yok. Yok, çünkü şarkiyatçılığın gelişimi, kökleri çok eskilere dayansa da sonuçta sömürgecilik ve sanayileşme süreciyle paralel gelişmiş, onunla iç içe geçmiş bir süreç. Doğu’nun Batı’yı sömürgeleştirmesi söz konusu olmadığından şarkiyatçılığın muadili bir garbiyatçılığın palazlanması sözkonusu ol(a)maz zaten.

Batı karşıtı olarak ismi geçenler kimler? Japon felsefeci Nişitani Keyji, Seyid Kutup, Ebu’l A’la el-Mevdudî, Ali Şeriati, Usame bin Laden, 1975-79 arası Kamboçya’yı yöneten Kızıl Khmerler örgütü, halen Afganistan’ı yöneten Taliban, İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler), Cemaat-i İslami vb. Meseleyi bu şekilde ortaya koymak da aslında bir çeşit şarkiyatçılık. Yani Batı karşıtlığının konu edilerek eleştirildiği bu kitapta da -ilginç bir durumu diyelim- şarkiyatçılık yapılıyor. Garbiyatçılık adına bu isimlerin şarkiyatçı büyük alimlerin muadili olarak görülmesi bir şarkiyatçılıktan başka bir şey olamaz, başka bir şekilde tanımlanamaz.

İçeriğine gelince yazarlar bir ideoloji olarak ‘Batı karşıtlığı’nın da Batı’da üretildiğini ifade ediyor. Alman romantizmi ve onu örnek alan Rus Slavofillerinden (Slavcıları) Nazizim ve Faşizm gibi Batı’da modernliğin ürünü olarak ortaya çıkan birçok ideoloji, düşünce ya da felsefe Batı düşmanlığına dayanır. Batı uygarlığının temelinde kozmopolitanizm, şehir ve şehir kültürü vardır. Batı karşıtı ideolojilerin temelinde ya da arka-planında çoğu kez bunlara düşmanlık vardır. Nitekim en azından Rusya tarihi özelinde ‘kapitalist’ evrenin atlanabileceğini düşünen Rus popülistleri ve slavofillerin birçoğunda bunu görürüz. Bahsettiğimiz kitapta da buna örnekler veriliyor. Daha ayrıntılı bilgi için Türkçeye de çevrilmiş olan Andrzej Walicki’nin Rus Düşünce Tarihi: Aydınlanma’dan Marksizm’e[5] adlı eserine başvurulabilir.

İslam dünyasından ismi anılan kişiler de doğal olarak garbiyatçı değil. Hatta ‘Batı karşıtı’ diye mesela Ali Şeriati’nin Usame bin Laden, sadece felsefe yapan Japon Romantikler Topluluğu veya Budist-Hegelci Kyoto Okulu’nu Taliban ya da Kızıl Khmerler ile aynı düzlemde değerlendirilmesi tabir caizse aynı torbaya konulması apaçık saçmalık. Taliban gibi örgütler çağını şaşırmış bir örgütlenmeyi temsil eder. Zaman/süre olarak bugünün bir parçası olsa da arkaik değerleri yeniden canlandırarak değişmez normlara dönüştürmüş bir örgütlenmedir. Bu yönüyle Taliban’ı ABD’de yaşayan Amişler gibi gruplarla karşılaştırabiliriz. Bu örgütlenmenin Batı-karşıtı boyasına bürünmesinin nedeni Afganistan’daki Sovyet ve ABD işgalidir. Ali Şeriati ise Fransa’da sosyoloji doktorası yapmış Marx ve Sartre gibi batılı filozoflardan (Marksizm ve varoluşçuluktan) da etkilenmiş, Batı dünyası ve felsefesini bilen bir kişidir. Onu anakronizmden habersiz, körü körüne Batı karşıtlığı yapan biri gibi ya da gene ‘Batı karşıtı’ diye bunun adına şiddete başvuran Usame bin Laden’le aynı düzlemde değerlendirmek abes. Keza felsefe yapmaktan başka bir şey yapmayan Japon Romantikler Topluluğu veya Budist-Hegelci Kyoto Okulu’nu Taliban ya da Kızıl Khmerler ile aynı düzlemde değerlendirilmesi de. Açık bir şekilde bunu vurgulamıyorlar gerçi yazarlar. Ama metnin okuyucuda inceden inceye çağrıştırdığı düşünce bu.

Özetle “Batı’nın şarkiyatçılık üzerinden eleştirilmesi abes. Siz de ‘garbiyatçılık’ yapıyorsunuz” diyor kitap. Ama ilginçtir ki bunu derken de ‘şarkiyatçılık’ yapmaya devam ediyor.


[1] Aktaran İsmet Özel, Zor Zamanda Konuşmak, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1984, s. 267

[2] Edward Said, Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Arayışları, Çev. Berna Yıldırım, 22. Basım, İstanbul, Metis Yayınları, 2022

[3] Cemil Meriç, Kültürden İrfana, İstanbul, İnsan Yayınları, 1986, s. 68

[4] Ian Buruma&Avishai Margalit, Garbiyatçılık: Düşmanlarının Gözünde Batı, 2. Baskı, İstanbul, YKY, 2022

[5] Çev. Alâeddin Şenel, 4. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2022

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Diyarbakır'da facia: Kardeşlerini vurdu, anne- baba ağır yaralı
Diyarbakır'da facia: Kardeşlerini vurdu, anne- baba ağır yaralı
Hangi belediyelere kayyum atandı?
Hangi belediyelere kayyum atandı?