Hemen giriş yapmak istiyorum ve diyorum ki; hastalık istemek yâda hastalığı kutsamak doğru olmamakla birlikte insani de değil. Ancak hastalık bu; ne zaman nasıl geleceği belli mi olur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın aynı zamana denk gelen hastalıkları gibi.
‘Her şeyde bir hayır vardır’ derler ya.
Ben iyi oldu diye düşünüyorum.
Bu arada geçmiş olsun dileklerimi de ulaşır yâda ulaşmaz, ama göndermek istiyorum.
Bu kadar sorun ve yoğunluğun yaşandığı bir sürecin yatağa düşürme hallerini gözden kaçırmamakla birlikte, sürecin hassasiyetine denk gelen hastalıklara neden sevindiğimi de paylaşayım.
Tutanak sızmalarının her türlü tartışıldığı, kamu görevlilerinin PKK tarafından serbest bırakılmaları ile ilgili hassasiyetlerin yaşandığı bir ortamda Salı grup toplantılarının iptaline neden olan hastalıklar umarım ülke yararına hayırlara kapı açar. En azından tartışmalardan, karşılıklı atışmalardan uzak bir haftaya zemin yarattı.
‘Sızma’ BDP içinden çıkınca Selahattin beyin göğüs ve kalp ağrılarını bu kadarla atlatmış olmasına çok sevindim. ‘Kalpten götürür’ dedikleri türden bir manzara ile yüz yüze gelinince ne olur?
Götürmese de yatağa düşürür.
BDP, iki parti meclisi üyesi ve bir çalışanının nezdinde sürece karşı ciddi gol yedi. Durumu futbol kurallarıyla açıklamak gibi bir yöntem izlersek, süreci de futbol federasyonu olarak değerlendirmek gerekiyor. Futbol anayasasına göre BDP cezalı konuma düşmüştür.
3 oyuncusunun kendi kalesine attığı gollerle 3-0 hükmen mağlubiyetin telafisini mümkün hale getirecek ciddi bir atağa ihtiyaçları var.
Kurallara göre; BDP, bundan sonraki maçlarını ya seyircisiz yâda deplasmanda oynayacak bir pozisyona denk gelmiştir. işte tam da bu ahval içinde üçüncü görüşmeye hazırlıklar yapılıyor. Abdullah Öcalan’ın bu durumla ilgili kamuoyuna vereceği bir mesaj mutlaka olacaktır diye düşünüyorum. BDP’nin mahcup bir eda ve özürle atlatmaya çalıştığı ‘sızma’nın imralı’daki karşılığının ne olacağını bilmiyoruz ancak, BDP’nin süreçteki rolünü her halükarda belirleyen bir karşılık olacağını tahmin etmek mümkün.
Ortalığı karıştıran sızma meselesinde gelinen noktada hükümetin tavrına bakıyoruz; Son derece makul ve nezaketli bir tavır takındıklarına tanık oluyoruz. Şimdilik. Başbakanın talimatları doğrultusunda konuşmamak üzere geliştirilen bu tavrın, başbakanın hastalığının sona ermesinden sonra nasıl olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
BDP tabanının ‘Sızma’ meselesinden son derece rahatsız olduğunu yaptığımız sohbetlerden anlıyoruz. Parti meclisi gibi önemli bir karar organında görev alanların hassasiyetleri hesaplayamamasından dolayı yaşanan sıkıntının elbette kendi içinde telafisi mümkün değil. Ancak, bundan sonraki süreçte hassasiyetlerin ne olması gerektiğini sanırım herkes anlamıştır.
Bunlar atlatılır da, asıl vahim olan başka bir durum, başka bir fısıltı dönüyor ortalıklarda. ‘Sızma’nın para karşılığı olduğu yönündeki fısıltıların doğru olmamasını temenni ediyorum. Aksi durum, Kürtlerin satışının kendi içinden olduğuna işaret eder ki, son derece vahim ve içinden çıkılmaz bir durum ortaya çıkar. Bu nedenle, BDP’nin bu tür rahatsızlıkları ortadan kaldıracak ataklar yapması gerekiyor.