‘Yok, birbirimizden farkımız, hepimiz Osmanlı bankasıyız’
gibi bir durum var. Sonuçta Osmanlı tebaası bir halklar topluluğuyuz!
Bütün toplum hep bir ağızdan ‘Silahlar sussun, bırakılsın, kan, şiddet dursun’ diye bangır bangır bağırıyordu. Medya, siyasetçi, halk, partiler, parti liderlerinin ortak koro halinde yükselen sesleri karşısında adeta utanmaya başlamıştık adeta!
Bu koroya bizde dâhil olduk. Tabi bizim dâhil oluşumuz onlardan önceydi, ama her neyse dedik, onlarla birlikte bizde bağırmaya başladık. Barış, kardeşlik, birlikte yaşam, yeni ve demokratik anayasa dedik, onlardan daha gür bağırdık. Bunların aklı başına geldi, ülkenin kana bulanmış coğrafyalarını artık tanımaya başladılar, ne güzel artık ortaklaşarak geleceği tesis etmenin zamanı geldi diye içimizden geçirdik.
Ülke topraklarından çıkma ihtimalini normal koşullarda hiç kimsenin tahmin etmeyeceği PKK, liderinden gelen mesajları değerlendirdi, gerillalarının sınır dışına çıkması için talimat verdi. Kimseden ‘çıt’ çıkmadı. itiraz eden olmadı.
Mesaj-talimat-geri çekilme sürecine bakıyoruz;
Sıkılan tek kurşun yok.
Kurşun sıkılmadığına göre, akan kanda yok.
Gençler moralli, halkların akıllı kesimi son derece moralli ve umutlu.
Akılsız bir kesim var ki; her nedense rahatsızlar. Özellikle de medyanın akılsız takımı ‘eşeğin aklına karpuz kabuğu sokma’ örneğine denk gelen bir gayret ve çaba içinde.
Soruyorlar;
Neden silahsız çekildiler?
Geri gelirler mi?
Kuşku ve kaygı var?
Neden Kuzey Irak topraklarına gidiyorlar?
Geri çekilme samimi mi?
Neredeyse saat kaçta, nerede, nasıl ve ne şekilde çekiliyorlar gibi ipe sapa gelmez sorularla, ‘Keşke gitmeseydiler, bize de iş kalmadı’ gibi bir bilinçaltı duygunun dışavurumunu yansıtıyorlar.
iyi de kardeşim; önemli olan duran kan değil mi?
Silahlı yâda silahsız, bir geri çekilme var mı? Var.
Ortada zorlanarak, mecburiyetten kaynaklı bir çekilme de söz konusu değil. Siyaset üzerine kurgulanmış bir geri çekilmenin söz konusu olduğunun farkına varabilseler bu soruları elbette ki sormayacaklar.
Ama şunu da soramıyor ve sormuyorlar da;
‘Demokratik siyasetin önünün açılması için silahlar susmalı, silahlı güçler ülke sınırlarının dışına çekilmeli’ mesajının imralı’dan gelişinden sonra başlayan sürecin devamının ne olması gerektiği sorusu.
Demokratik bir Türkiye için demokratik bir siyasi alan yaratmak
Gerekmiyor mu? Alan derken, durum arazi gibi algılanmayacaksa,
Elbette ki bu alanın adı DEMOKRATiK BiR ANAYASADIR.
Parlamento yeni anayasa konusunda uzlaşmıyor, uzlaşmamak için de yoğun çaba sarf ediyor. Özlük haklarında uzlaşıyor, demokratik anayasada uzlaşmıyor. Medyanın sormakta ısrarcı olması gereken konu aslında bu.
Yoksa Gerillaların çekilişinin zamanını, mekânını, samimiyetini, geri dönüp dönmeyeceğini sormak ilerleyen sürecin mantığına ve ruhuna uygun değil.
Demokrasi yok ise, insan hak ve ihlalleri, 12 Eylül’ün cunta anayasasının uygulamalarıyla devam ediyorsa, böyle bir durum her türlü geri dönüşün gerekçesidir. O zamanda sadece dışarıdan geri geleceklere değil, içeriden geleceklerin ne olacağına bakmak lazım.