Türkiye Cumhuriyeti tarihi “zincirlenmiş zamanlar”ın tarihidir. Umumi Müfettişlikler, istiklal Mahkemeleri, Darbeler, Sıkıyönetimler, Olağanüstü Hal Yönetimleri bunun en iyi kanıtlardır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaşananlar ise bunun katmerlisidir.
Mehmet Uzun, bir denemesinde, insanın kendisine ait olmayan, zorla kendisine dayatılan tutsak zamanı “zincirlenmiş zaman” olarak tanımlamaktadır. “Zincirlenmiş zaman, somut olarak şu; dışarıdan başka birisi (insan, güç, otorite, rejim, ordu, devlet) gelerek size ait olan yaşama müdahale ediyor ve etnik ya da sosyal ya da kültürel ya da tümünü içerecek halde yaşamınızı, kaba güçle, arzuladığı gibi biçimlendirmeye çalışıyor. Müdahalenin gerçekleştiği an, zamanın tutsak alındığı, zincirlendiği andır. Zaman orada duruyor ve siz o tutsak zamanın bir tutsağı oluyorsunuz.” Zincirlenmiş zamanda ipler bir başkasının elinde, yaşadığımız zamanın egemeni bir başkası oluyor. (Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler, Gendaş Yayınları, istanbul-2003, s.20-21)
12 Eylül’de generallerin darbesiyle ülkemizde zaman tutsak alınıp zincire vuruldu, tutsak zamanın tutsağı olduk. Generaller yasama, yürütme ve yargının tek hakimi oldu. Var olan özgürlükler tümden kaldırıldı. Bağlardan, bahçelerden, dağlardan, köylerden, kentlerden insanlar birer birer ya da topluca tutuklanmaya başlandı. işkencehaneler kuruldu. Kürtçe konuşma yasaklandı. insanlar lal ve sağır edildi, korku egemen oldu. Ülke hapishaneye, hapishaneler ölüm kampına döndü. O dönemde Diyarbakır 5 Nolu Cezaevinde yaşananlar dünya işkence tarihine bir kara leke olarak geçti. Örnek: 28 Nisan 2008 tarihli ingiliz The Times gazetesi tüm dünyaya Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nin “Dünyanın en kötü 10 cezaevi” içersinde yer aldığını duyurdu.