Türkülerden bahsetmeyeceğim tabiî ki!
Diyarbakır'ın ahvalini yani şuan ki durumunu anlatacağım. Dilim döndükçe, kalemim yazdıkça. Aslında toplum biliyor bunları…
Anladık kent yoğun göç aldı,
Anladık yıllarca olaylar yaşandı,
Anladık devlet ihmal etti.
Anladık politik bir şehiriz
Anladık Kürt sorununu
Anladık yıllarca acılar yaşandı
Peki ya bizi anlayan oldu mu?
Kadim şehir, binlerce yılık, onlarca medeniyete beşiklik eden bu şehri kim anladı?
Hiç kimse ve halen de anlaşılmış değil!
Peki, bizim yani idarecilerin yerel yöneticilerin hiç mi günahı yok?
Hiç mi vicdanları sızlamıyor?
Vatandaş olarak bizim hiç mi suçumuz yok?
Nereye bakarsan bir dilenci, nereye bakarsan bir seyyar satıcı, nereye bakarsan bir ciğerci ve nereye bakarsan bir mendil satan, araç camı silen bir çocuk!
Kentin hangi köşesine bakarsanız bir sorun…
Kaldırımlar halen su fışkırtıyor
Dolmuşlar halen klimasız
Halk otobüsleri kural ihlali yapıyor
Ticari taksiler hakeza öyle
Yani tam anlamıyla arap saçı misali!!!
Güya revizyona gidilecek!
Bu halimizle mi revizyona gideceğiz
Bu halemizle mi turizme açılıyor?
Bu halimizle mi Diyarbakır’ı dünyaya tanıtacağız!
Çok zor
Biz önce çevremizi nasıl temiz tutarız onu öğrenmeliyiz!
Biz önce başları tutulmuş köşeleri kurtarmalıyız.
Revizyona kafalarda başlamak gerekir
Her şeyin maddiyat olmadığını bilmek lazım…
Bunlar Diyarbakır’ın en önemli sorunları bence!
Ve sorunlar karşısındaki umursamazlık can sıkıyor, en azından benimkini!
Umursamazlık sorunların çözümünü engelliyor.
Köşe başları tutulmuş başım belada!