Genelde;
‘Olan oldu, önümüze bakalım’,
‘Ölenle, olana çare yok’ gibi toplumun uyutulmasına ön ayak olan, zemini toplumsal korkulara dayalı atasözü manasında, içinden çıkılmaz cümleler kullanıldığına hep birlikte tanıklık ederiz.
Bireylerin hareket alanlarını daraltan, olan-biteni tahlil etmekten uzaklaştıran son sözlerdir, kimi zaman hepimizi etkisi altına almıştır. Peki, ‘tersi durum ne olabilir ki’, gibi düşünmeye zorlayan bir durum çıkmıyor mu ortaya? Elbette çıkıyor. Ancak, tahlil etme yeteneklerimizi devreye sokma gibi bir zorlamaya kendimizi tabi tuttuğumuzda, sonuç almanın mümkün olduğunu düşünüyorum.
Türkiye, Kürtler, Ortadoğu, Dünya meseleleri ile son derece ilgili olan bir toplumun bireyleri olarak, kafa yormamız gereken çok şey var. Geçmiş, mevcut durum ve gelecek üçgeni üzerinden bir bağ kurmamız halinde, doğru noktaları yakalama şansımız çok daha güçlü olacaktır.
Bu çerçeveyi kafamda oturtup yazarken, gelecekten çok, olan-biteni, olmuşla-ölmüş meselesini de tartışmak istiyorum. Tarihe göz atıp, olanlara bakıyorum; Ermeni katliamı, Kürt katliamı, darbeler, idamlar, cezaevlerinde yıllarca tutsak tutulan insanlar. Vs. Vs.
‘Olmuşlar, bitmişler, ölmüşler’ kavramına oturtuyorum.
Zamanı geriye döndürme şansına sahip olmadığımız için, olayları da geriye çevirme gibi bir gayret içinde olmamızın mümkün olmadığını, biliyorum/biliyoruz. ‘Olanla, ölene çare yok’ diye de konuşmadan, tartışmadan, yargılamadan geleceğe bakmanın mümkün olmadığının da gerekliliğine inanıyorum. Farkına varıyorum/farkında olmamızın sorumluluk olduğunu da kavramak gerekiyor, diye düşünüyorum.
Toplumsal korkuyu dayatan, bireyleri kaderi ile baş başa, gelecek yolculuğuna çıkaran, kendisi sabit duran zihniyetin, aynı yerde duruşuna seyirci kaldığımız sürece, gelecek nesilleri de böyle bir yolculuğa çıkarmalarının zemin hazırlayıcıları olacağımızı bilmekle birlikte, bu zihniyetle mücadele azmini de bünyemizde her an diri tutmamız gerektiğine vurgu yapmak istiyorum.
Niye ve neden unutalım?
Konuşalım, tartışalım, müzakere edelim, toplumsal korku yerine toplumsal mutabakatı sağlayalım, hep birlikte unutalım, işte o zaman, geçmişle hesaplaşmış, geleceği birlikte tesis etmeye karar vermiş bir toplum olarak ayaklarımız yere sağlam basacaktır.
**
Kürtlerin milli burjuvazisi oluşmasın diye bir asırdır uygulanan yöntemler, çağdaş bir dünya aşamasında bile uygulanmak isteniyorsa, Avrupa Birliği, globalleşme, Ortadoğu’da güç olmak gibi bir hayalin gerçekleşmesinin mümkün olacağını sanmıyorum. Irak kürdünde bunun oluşmasına sıcak bakılırken, Türkiye kürdünün buna hakkının olmadığına hükmetmek, onu yok etmek gibi bir çaba içinde olmak, islami değer yargıları başta olmak üzere, hiçbir değer yargısının çerçevesine oturmuyor.