Dünyanın var oluşu ile birlikte ‘fırsat’ ve ‘fırsatçılık’ insanlığa ‘armağan’ bir durum olarak varlığını sürdüre gelmiştir. Günümüz koşulları ile bunu değerlendirdiğimizde (ki), güncel gündemlerimiz arasında sürekli olmasa da mutlaka bir şekilde tartışmaları, tenkitleri kabul edilemez olduğu konuşulur.
Elbette ki fırsatları adam gibi değerlendirmekle ‘fırsatçılık’ arasındaki o ince çizgiyi mutlaka birbirinden ayırmak gerekir. Bu gerekliliği gözden kaçırırsak fırsatları adam gibi değerlendirenlere haksızlık yapmış oluruz. Sadece bir alanda değil, aklımıza gelebilecek tüm alanlarda mutlaka var olan bu durumu maalesef ortadan kaldırmak, sonlandırmak, karşı duruş sergilemek bazen hiçbir anlam ifade etmeyebilir.
Hele ki savaşın olduğu ortamlarda ‘fırsatçıların’ önüne geçmek, engellemek, kamuoyuna deklere ederek oyunlarını bozmak gibi girişimlerin başarısından söz etmek hiç mümkün olmayabilir. Savaşın olduğu ortamlarda ‘fırsatçılık’ müessesesinin çoklu ortaklıklarına karşı geliştirilen sivil direniş ve karşı çıkışlara biçilen rol; ‘haksızlık’ yaptıkları anlayışına denk gelen bir algının ortaya çıkarılmasına, yaygınlaştırılmasına kadar gidecek bir sonuca da tekabül edebilir/ettirilebilir.
Son dönemlerde Diyarbakır’ın ciddi gündemleri arasında yer alan hatta Türkiye’nin gündemine oturan Kırklardağı, Hewsel bahçeleri, Stadyum inşaatı, fiskaya’daki yapılaşma gibi konularda gösterilen duyarlılığın nedeni elbette ki ‘fırsatçılığa’ karşı bir tepkidir, toplumsal duyarlılıktır.
Buralarla ilgili gösterilen tepkilerle ilgili bir sonuç alınabildi mi yâda alınabilir mi? Yukarıda da belirttiğim gibi Çoklu ortaklıklarda ifadesini bulan ‘fırsatçılar’ kişisel ve ortak kazanımlarını toplumsal kazanımlara feda etmezler, feda olmaması içinde akla hayale gelmeyecek ‘fetbazlık’larla durumu lehlerine çevirirler.
Aslında sorun sadece o ‘fırsatçılarda’ değil, fırsatların toplumsal kazanımlara evirilmesini isteyenlerde de sorun var!
Neden?
Her şey olup bittikten sonra tepki gösterildiği için.
Şimdi karşı çıkılan ‘fırsatçılıkla’ ilgili tüm olan bitenler/gerçekleşenler gözlerimizin önünde tanıklığımızda gerçekleşmedi mi?
Özetle; bu ‘Fırsatçılara’ fırsatları biz yaratmadık mı?