Advert
Yapay Hayatın Eli Kulağında... (2)
Müslüm Üzülmez

Yapay Hayatın Eli Kulağında... (2)

Bu içerik 7418 kez okundu.
(Geçen haftadan devam)
Bitkilere yönelik yapılan çalışmalar
Bitkiler üzerinde çok değişik amaçlarla çalışmalar yapılmaktadır. Louisiana Eyalet Üniversitesi biyokimyacılarından Jasse Jaynes, Peru'daki Uluslararası Patates Merkezinden John Dodds ile birlikte yürüttüğü araştırmaların sonucunda, etin protein değerini içeren bir patates türü üretmeyi umuyor. Jaynes, "Sentezini gerçekleştirdiğim genler, içerikte aminoasit kalmaması koşuluyla, biftekte bulunandan çok daha yararlı proteinler kodlayabiliyor" diyor. Jaynes, ayrıca pirinç ve manyok gibi yaygın biçimde tüketilen besinler üzerinde de çalışıyor. Ve, "Biyoteknoloji ve gen mühendisliği, gelişmekte olan dünyanın insanlarına büyük yarar sağlayacaktır" saptamasında bulunuyor.
Monsanto'da gerçekleştirilen biyoteknolojik bir çalışma ile parazit, virüs ve zararlı ilaçlara karşı kendiliğinden direnç gösteren bir domates türü geliştirildi. Compbell Soup ile birlikte domatesleri geliştirmeye çalışan California'daki Calgene şirketinden mikrobiyolog William Hiatt, "Dükkânlarda satılan sebze ve meyvelerin çoğu, daha olgunlaşmadan toplanmıştır" diyor. Tüketiciler ise olgun, kırmızı domates yemek istiyor. Günümüzde, nakliyeciler, yumuşama ya da olgunlaşma olanağı bulamamış sert domatesleri etilen gazı kullanarak koyulaştırıyor. California Üniversitesi bitki genetikçilerinden Alan Bennett, domateslerin "şirin, sert ve yeşil bir beyzbol topu"nu andırdıkları ve itiş kakışa dayanıklı oldukları sırada hasat edildiğini söylüyor. Ve yine California Üniversitesi'nde, biyologlar, güçlü, hastalıklara dirençli ağaçlar yetiştirebilmek için, ceviz, elma, portakal ve diğer meyvelerin çekirdeklerine bu bitkilerin farklı türlerinden alınan genleri yerleştirmeye çalışıyorlar.
Cornell Üniversitesi'nde bilim insanları, kabuğu soyulduğunda kararmayan yeni elma türü yetiştiriyor. ABD'de domates ve patates geni birleştirilip tek bir fidanının toprağın altındaki kısmından patates, toprağın üstündeki kısmından da domates üretimine başlandı. Rusya'da 2 metre boyunda 80 cm çapında salatalığın/hıyarın hasadı yapılmakta. Japonlar ise, çekirdeksiz karpuz üretimine geçtiler.
Bitki hücreleri üzerinde yapılan çalışmaların bir sonucu olarak; yakında, laboratuvarlarda çikolata, tahin helvası, dut pekmezi, domates/biber salçası üretmeye başlarlarsa hiç şaşırmayın!..
Hayvanlar yönelik yapılan çalışmalar
Bitkilerde olduğu gibi, hayvanlar üzerinde de değişik ve çok yönlü çalışmalar yapılmaktadır. 1987'de Amerikalı ve ingiliz bilim insanları koyunların meme keselerine insan genleri aktararak, kan pıhtılaştırıcı bir kimyasal madde elde ettiler. "Faktör 9" olarak anılan madde, koyundan sağılan sütün içerisinden süzülüp hemofilli hastalığına karşı kullanılıyor. Söz konusu yöntemi uygulayan ABD ilaç firması Rorer, ineklerden insan albümini içeren süt alınmasını sağlayan bir işlem üzerinde de çalışıyor. Süt sağlayan hayvanlar, ilaç fabrikalarına dönüştürülebilir. Kan pıhtısını çözen ve birçok kalp krizi hastasının hayatını kurtarmış olan TPA, genetik yapısı değiştirilmiş farelerin sütünden üretildiği örneğinde olduğu gibi. Integrated Genetics'in araştırma grubu liderlerinden Katherine Gordon, keçi sütünden de TPA sağlanabileceğini belirtiyor.
Genetikçi Dr. Philip Leder ile Genentech Inc. Bilim adamlarından Dr. Timothy A. Stewarg, insanlarda ve diğer memelilerde kansere yol açan bir geni izole etmeyi başarmış ve bunu fare yumurtalarına enjekte etmiştir. Doğan fare, deney amacıyla tüm ülkedeki laboratuvarlara gönderilmiştir.
ABD bizon pazarını doyuracak sayıda bizon yetiştirmek için, Wyoming'deki çiftlik sahipleri ile bilim çevreleri ineklerin bizonlara annelik etmesini sağlayacak çalışmalar yapıyorlar. Wyoming Üniversitesi'nden bilim insanlarının yardımıyla hormonlanmış bizonlar dölleniyor ve gelişen embriyon ineklere yerleştirilerek bizonun hamilelik sürecine girmesi önlenip daha fazla embriyon oluşturması sağlanıyor. Bu yöntem ile tükenme tehlikesi içerisinde olan türlerin çoğaltılması da tasarlanıyor.
1988'de, Shady Side'deki (Maryland) Chesapeake Bay Enstitüsünde ilk olarak genetik yapısı değiştirilmiş bir sazan balığı geliştirildi. Bu balık, normal sazan balığından %20 oranında daha hızlı büyüyordu. Çelikbaş alabalığından tek bir gen alıp kopyasını çıkaran bilim insanları, balıkların büyüme hızını artıran bir hormon yaratmışlardı.
Yine 1988'de, Edinburgh'daki Hayvan Fizyolojisi ve Genetiği Enstitüsü'nde Margaret Perry başkanlığında yürütülen bir çalışmayla ilk tüp tavukları dünyaya geldi. Bir embriyon, kavanoz içinde büyümeye başladı; daha sonra bir yumurta içine yerleştirerek normal gelişim sürecine bırakıldı.
1988'de, Wheelock'taki (Texas) bir çiftlikte insan yapımı embriyonlardan, genetik yapıları birbirinin aynı olan safkan buzağı üretildi. Hücre çekirdeklerinin etkin duruma getirilmesi yöntemiyle üretilen bu buzağılar, sıradan ineklerle çiftleştirilebilir. Geleceğin üreticileri, tek bir embriyondan çok sayıda ve öncekilere oranla çok daha besili inek, koyun elde edebilecekler. Bu yöntemi geliştiren Calgary Üniversitesi fizyologlarından Dr. Sten M. Willadsen, "Bu yöntemle kuramsal olarak, birbirinin aynı olan çok sayıda hayvan yetiştirilebilir" diyor. (Burada "hayvan" sözcüğü yerine "insan" sözcüğünün bırakıldığını düşünün!)
Gen aktarımı/değişimi konusunda Massachusetts General Hospital'da molekül biyolojisi yardımcı profesörü olarak çalışan Brian Seed, "10-15 yıl sonra, çocuklar birbirilerine genetik yapıları değiştirilmiş kuzular armağan etmeye başlarsa hiç şaşırmayın" derken, BioTechnica International'dan Lynn Klotz, "Mitolojilerdeki garip yaratıkların yeniden yaratılacağını sanmıyorum. Ne var ki türler arasında gen aktarımı yapılırken ortaya çıkabilecek olasılıkları da gözden kaçırmamak gerekir" demektedir. Yani, bir kaza sonucu garip yaratıkların yaratılabileceğini dolaylı yollardan kabul etmektedir.
Bir önemli gelişme de, ilk kopya hayvan Dolly'yi yaratan ekibin başkanı Ian Wilmut'un, kök hücre araştırmalarında insan embriyonu klonlamayı bıraktığını açıklamasıdır.
Basında çıkan haberlere göre iskoçya'nın Edinburg Üniversitesi'nde görevli olan Profesör Ian Wilmut, Japonlar tarafından geliştirilen yeni yöntemin ciddi tıbbi sorunların tedavisinde kullanılabileceğine inandığı için, tedavi amaçlı kök hücre araştırmalarında insan cenini klonlamaktan vazgeçtiğini açıkladı.
Wilmut'un ilham kaynağı, Japonya'nın Kyoto Üniversitesi'nden Prof. Shinya Yamanaka, insan yumurtası kullanmadan, hastanın hücrelerini doğrudan kök hücreye çeviren bir teknik öneriyor. Yeni yöntemle, kök hücreler deri dokusundan elde ediliyor ve genetik açıdan değiştirilmiş bu yetişkin hücreler, kök hücrelere benzer, onlar kadar esnek ve hastalıklara karşı dayanıklı bir yapıya kavuşuyor.
Teorik olarak, bu "yeniden programlanmış" hücreler, bedendeki 200 farklı hücre türüne, hatta dokuları ve organları oluşturan farklı hücre tipi koleksiyonlarına dönüştürülebiliyor. Profesör Wilmut'a göre, beş yıl içinde daha da gelişeceği düşünülen bu yeni teknik yüksek potansiyel taşıyor ve uzun vadede daha yapıcı: "Çalışmanın henüz sadece fareler üzerinde başarılı olduğunu biliyoruz ama, klonlamayı sürdürmekle Japonya'daki çalışmayı kopya etmek arasında kaldığımızda, ikincide karar kıldık. Birkaç hafta önce 'nükleer transfer' işini (Dolly'yi yaratmakta kullanılan yöntem) artık sürdürmemeye karar verdim. Yeni yöntemi sosyal açıdan kabul etmek daha kolay olacak."
Yapılan çalışmaları hızlandıran bir etmen de Nobel Tıp Ödülü'dür. Bunun en iyi örneği 2007 Nobel Tıp Ödülü'nün "Kök hücre" üzerine çalışmalar yapan bilim insanlarına verilmiş olmasıdır. Bu tip ödüller, yapılan çalışmaları hızlandırmakta, özendirmekte ve destek sunmaktadır. 9 Ekim 2007 tarihli birçok gazete ve haber ajanslarından geçen haberlerde şunlar yazılmaktadır:
"Ödüle bu yıl kök hücre üzerinde yaptıkları çalışmalarından dolay italya doğumlu ABD vatandaşı Mario R. Capecchi, ingiliz Martin J. Evans ve Amerikalı Oliver Smithies layık görüldü. Ödülü belirleyen komite tarafından yapılan açıklamada, Capecchi, Smithies ve Evans'ın, embriyonik kök hücreye dair çığır açan buluşları ve DNA'nın yeniden bir araya getirilmesine ilişkin çalışmalarısonucunda ödüle layık görüldükleri belirtildi. Komite, farenin gen haritasından faydalanan ve ilkel hayvanlarda bulunan bir geni tekrar inşa eden 70 yaşındaki Capecchi'nin, doğuştan gelen hastalıkların sebebinin ortaya çıkarılmasında büyük bir adım attığına dikkat çekti. 66 yaşındaki Evans'ın, hastalıkların tedavisinde fare genlerinden yararlanarak yaptığı çalışma ve 82 yaşındaki Smithies'in, cooley anemisi ve hipertansiyon gibi birçok hastalığın tedavisi için fareler üzerindeki gen çalışmaları da komite tarafından ödüle değer görüldü." (Zaman -9.10.2007)
(Devamı haftaya)
e-posta: muslum.uzulmez@gmail.com 
web: http://www.uzulmez.info/muslum
DİĞER YAZILAR
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİRX
Naci Görür’den deprem sonrası korkutan paylaşım
Naci Görür’den deprem sonrası korkutan paylaşım
Eş Başkan Şiyar Güldiken  davul zurna ile karşıladı
Eş Başkan Şiyar Güldiken davul zurna ile karşıladı